“Sevişirken iç içe geçen, solukları karışan, birbirine en yakın hale gelen insanların, sonradan bu kadar yabancılaşmasına, hatta can yakmaya çalışmasına hep hayret etmişimdir. Önce en büyük haz, sonra en büyük can yakma, ne tuhaf.”
Gırtlağımda takılı kalan yumru ve aldığım her nefeste göğsümü dolduran yutkunamayışlar. Ben İsa’nın ellerini çivileyen çekiç kadar günahkarım Tanrı bunu affeder. Seni binlerce bulup milyonlarca kaybettim ama, bana kızma Revolver artık suskun. Kapıyı çalma sevgilim evimizi yaktım.
Beni artık ya sev ya da öldür şah damarımdan. Tarumar olan göğüs kafesimin penceresinden sesleniyorum sana. Burası Kerbela değil bana dudaklarını ver. Revolver’in son mermisi şarkımızı bitirecek. Şarkılar biter bilirsin. Ellerin ellerimde ömrümüzün son anına gidebiliriz. Bilirsin
Bu ağırlık bedenime fazla artık. Ve ben nefes alırken ciğerlerimi bırakıyorum her seferinde kuytulara habersiz nefesimden. Ellerin, yürüdüğüm en güzel yol ve sen benim mecburi istikametim. Beni böyle yollarda, çaresiz ve yorgun bırakma. Ölmek bu kadar kolay değil.