Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dilek

Herkesin istemi ile genel istem arasında çoğu zaman hayli ayrılık vardır. Genel istem yalnız ortak yararı göz önünde tutar, öbürü ise özel çıkarları gözetir ve özel istemlerin toplamından başka bir şey değildir: Ama bu aynı istemlerden birbirini yok eden artılarla eskileri çıkarınca, ayrılıkların toplamı olarak genel istem kalır elde.
Reklam
Genel İstem Yanılır Mı?
Yukarıda anlattıklarımdan şu çıkar: Genel istem her zaman doğrudur ve kamusal yararlara yöneliktir. Ama bundan halkın kararlarının her zaman aynı doğrulukta olduğu sonucu çıkmaz. İnsan her zaman kendi iyiliğini ister ama, bunun ne olduğunu her zaman kestiremez. Halk hiçbir zaman bozulmaz ama, çoğu kez aldatılabilir. İşte, ancak o zaman kötülüğe eğilimli görünür.
Vauuuvv anlatıma bak...
Egemen varlık; “filan kimsenin istediğini ya da hiç değilse, isterim dediğini şimdi istiyorum” diyebilir de, “bu adamın yarın isteyeceğini de isterim” diyemez. Çünkü istemin gelecek için kendini bağlaması saçma olduğu gibi, istem sahibi bir kimsenin iyiliğine aykırı bir şeye boyun eğmek de hiçbir istemin elinde değildir. Onun için, halk açıkça boyun eğeceğine söz verirse, bu davranışıyla kendi kendini dağıtıp halk olmaktan çıkar. Ortaya bir efendi çıkar çıkmaz, egemen varlık diye bir şey kalmaz, politik bütün de artık yok olup gider.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu bölümü ve bu kitabı her türlü toplum düzenine temel olması gereken bir düşünce ile bitireceğim: Temel sözleşme doğal eşitliği ortadan kaldırmak şöyle dursun, tam tersine, doğanın insanlar arasına koyduğu maddesel eşitsizlik yerine manevi ve haklı bir eşitlik getirir. İnsanlar güç ve zekâ bakımından olmasalar da sözleşme ve hak hukuk yoluyla eşit olurlar.
Mal Mülk
Bir insan ya da bir halk koskoca bir ülkeyi zorbalık ve düzenle eline geçirsin, bütün insanları ondan yoksun bıraksın da bu yaptığı ceza görmesin, olur mu? Çünkü bu, bütün öbür insanları, doğanın kendilerine ortaklaşa verdiği yiyecek içecekten, oturacak yerlerden yoksun bırakıyor. Nunez Balbao’nun kıyıdayken Güney Denizi’ne ve bütün Güney Amerika’ya Kastilya Krallığı adına el koyması, ora halkının topraklarını ellerinden almaya ve dünyanın bütün hükümdarlarını hesaba katmamaya yeter miydi?
Reklam
Genel olarak, bir toprak parçası üzerinde ilk oturma hakkı tanımak için aşağıdaki koşulların bulunması gerekir: Önce, bu toprakta o zamana kadar kimsenin oturmamış olması, sonra bir kimsenin yalnız geçimine yetecek kadar yer tutmuş olması; son olarak da bu toprağın boş bir törenle değil, (yasal kanıt bulunmadığı zaman başkasının saymak zorunda olduğu tek sahiplik belirtisi olan) çalışma ve ekip biçmeyle elde tutulmuş olması gerekir.
Çoook güzel anlatılmamış mı,Toplum Hali?
Doğal yaşama halinden toplum düzenine geçiş, insanda çok önemli bir değişiklik yapar: Davranışındaki içgüdünün yerine adaleti koyar, daha önce yoksun olduğu değer ölçüsünü verir ona. Ancak, ödevin sesi içtepilerin, hak da isteklerin yerini alınca, o güne kadar yalnız kendini düşünen insan başka ilkelere göre davranmak, eğilimlerini dinlemezden önce aklına başvurmak zorunda kalır. (İçtepi: bir şey yapmak için duyulan, karşı gelinemez, önüne geçilemez istek, tepi.)
Egemen Varlık
Bu halk kalabalığı, böylece bir bütün halinde birleşti mi, artık üyelerden birine saldıran bütüne saldırmış, bütüne saldıran da üyelere saldırmış olur. Böylece, ödevleri ve çıkarları sözleşmeyi yapan tarafları karşılıklı olarak yardımlaşmaya zorlar ve aynı insanların bu iki ilişkiye bağlı bütün çıkarlarını bu ilişkiye göre birleştirmeye çalışmaları gerekir.
Bu formül gösteriyor ki, birlik sözleşmesinde kamu ile tek tek kişiler arasında bir söz borcu yer almakta ve her kişi sanki kendi kendisiyle sözleşme yaparak iki bakımdan bağlanmış bulunmaktadır: Önce, egemen varlığın üyesi olarak kişilere karşı, sonra da devletin üyesi olarak egemen varlığa karşı. Ama burada, “kimse kendine verdiği sözden sorumlu değildir” diyen medeni hukuk kuralı uygulanamaz. Çünkü bir insanın kendine söz vermesi başka, üyesinden olduğu bütün'e söz vermesi başkadır.
Özüne bağlı olmayan şeyler bir yana bırakılırsa, toplum sözleşmesi şöyle özetlenebilir: Her birimiz bütün varlığımızı ve bütün gücümüzü bir arada genel istemin buyruğuna verir ve her üyeyi bütünün bölünmez bir parçası kabul ederiz.
Reklam
Kısacası, kendini topluma bağlayan kişi, hiç kimseye bağlanmamış olur ve kendi üzerinde başkasına tanıdığı hakların aynını elde etmeyen hiçbir üye bulunmadığına göre de, herkes hem yitirdiğinin tam karşılığını, hem de elindekini korumak için daha çok güç kazanmış olur.
“Üyelerinden her birinin canım, malını bütün ortak güçle savunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki, orada her insan hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyruğunda kalsın, hem de eskisi kadar özgür olsun.” İşte, toplum sözleşmesinin çözüm yolunu bulduğu ana sorun budur.
Savaşın amacı düşman devletin yok edilmesi olduğu için, karşı tarafın, bu devleti koruyanları, ellerinde silah olduğu sürece öldürme hakkı vardır ama, silahları bırakıp da teslim olunca, artık düşman ya da düşmanın aracı olmaktan çıkar, sadece birer insan olurlar. O zaman onların yaşamı üstünde hiç kimsenin hakkı kalmaz.
Son olarak, devletin düşmanı insanlar değil, yine başka devletlerdir; çünkü özleri birbirinden ayrı olan şeyler arasında hiçbir gerçek ilişki kurulamaz.
Herkes kendini başkasına bağlayabilirse de, çocuklarını bağlayamaz. Çünkü onlar insan ve özgür olarak doğarlar; özgürlükleri kendilerinindir; hiç kimsenin onu kullanmaya hakkı yoktur. İyiyi kötüden ayıracak çağa gelmeden önce, baba çocukları korumak, rahatlarını sağlamak için onların adına birtakım koşullar koyabilip ama onları kayıtsız şartsız, geri dönülmezcesine başkasına veremez.
4.947 öğeden 4.531 ile 4.545 arasındakiler gösteriliyor.