Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Fırat keleş

Fırat keleş
@Dirilisvedirenis
ALLAH VAR! GÂM YOK! SONUNA KADAR İSLAM! SONUNA KADAR HÜRRİYET
Hâdimu-l Hâyrât
Önlisans
Şanlıurfa
Mardin
34 okur puanı
Ağustos 2019 tarihinde katıldı
Gölgesi İslam Coğrafyasına Düşen Bir Dağ Gibiydi -Necmeddin Erbakan-
Abdülhamid'den sonra siyaset kürsülerinde küresel güçlere, "haddinizi bilin!" Dediğinde, marka Müslümanlarının yürekleri ağızlarına geldi. Ahiretle tehtid edildiğinde, "ölümü düğün gecesi olarak görene ölüm ne yapabilir ki?" Diye karşılık verdi. Ümmetin yıkıldığı her cepheye ilk o koştu.
Sayfa 271 - HükümKitabı okudu
Reklam
Türkiye'nin Uluslararası Tabelası: "ULU HAKAN ABDÜLHAMİD HAN"
Sultan abdülhamid, tebaasının önemli bir kısmı gayri müslimlerden oluşmasına rağmen bütün siyasi hamlelerini "İttihadı İslam" çerçevesinde yaptı. Müslümanların kurtuluşlarının yalnızca İslam birliğinde olduğunu söyledi. Alemi İslam'daki ulu hocaların, başımıza gelen bütün sıkıntıların İslam'ı yaşamadığımızdan kaynaklandığını tespit etmeleri, hâlçaresi olarak da İslâm'ın yeniden hayatın bütün şubelerinde yaşanması gerektiğini söylemeleri, Sultan Abdülhamid'in İslam merkezli hamlelerine güç kattı.
Sayfa 263 - HükümKitabı okudu
Siyaset Sarayımızın Cümle Kapısı: Abdülhamit Han
Şam, Bağdat, Kahire, Gazze abdülhamit düşünce düştü. Çünkü o, küresel güçlere karşı durmanın sarsılmaz rüknüydü. O, İstanbul'lu kadar Çatlı'nın, hindli'nin, Bosnalı'nın da halifesiydi. Afrika'nın susuz Müslüman köylerinde onun muhafızları su kuyuları açar, İstanbul'u Medine'ye bağlayan hicaz demir yolunda onun memurları çalışıyor, İngiliz oyunlarını onun siyasi dehası bozardı. O, tek başına küfür Yobazlarına karşı Savaşan "pencereleri sökülmüş bir Aslan'dı". O, tarihin dönüm noktasında Allah'ın bu mazlum ümmet'e bir hediyesiydi. O,dünyamızdan ayrılalı neredeyse bir asır oldu. Onun gidişiyle yetim kalan Ümmet, sahipsizlik diyarında serseri kuşlar gibi vur ha vur bir öteye bir beriye sürekli kanat vurdu; haline çağrı aradı. Yıllar sonra merhum necmettin Erbakan'ı buldu; o başbakan olunca alemi İslam bayram yaptı, Şam'da Bağdat'ta, Kahire'de bayrağı alanlar sokaklara indi. Yer gök tekbir ve tehlillerle inledi. Osmanlı gelecek bir gün" İttihadı İslam" hasreti de, siyasi kölelik de bitecekti. Üstad necip Fazıl "ulu Hakan ikinci abdülhamit han" adlı kitabını şu cümle ile noktalar: Abdülhamid'i Anlamak Her Şeyi Anlamak Olacaktır." Sultan anlaşılınca büyük destan'a düşüken ara noktası kalkacak ve yeniden ümmet "kimse"sine kavuşacaktır.
Sayfa 258 - HükümKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Eş-Şehit Seyit Kutub'u nasıl anlamalıyız
İhvanın daha çok tefekkür boyutunu resmeden Seyit Kutub'un hareket planında yaptıkları da imam Rabbaniye aidiyet kabul edilebilir. "Azamet Allahu Taala ya aittir" diyerek sultana secde etmeyi reddeden, hindistan'daki "tanrısal din" projesine her nevi zorluğa göğüs gererek çökerten İmamı Rabbani hazretleri ile Nasır'dan özür dilemeyi reddedip şehadeti tercih eden Seyit kutup aslında aynı yolun yolcusu dur. İmamı Rabbani, söyledikleri Ümmet için buyruk olan bir mürşittir. Seyit kutub, mücahit bir mütefekkirdir. Kutup, müslümanların çağdaş küfür yobazlarını nasıl anlamaları ve onlarla hangi ölçüler çerçevesinde mücadele etmeleri noktasında önemli tespitlerde bulunmuş, bu uğurda da şehit olmuştur. O ne bir fakih, ne de bir muhaddistir. Böyle bir iddiası da olmamıştır. Zaman zaman yaptığı fikhi mütalalarda Ümmet için ufuk açan beyanlarda bulunduğu gibi, birkaç mevzuda da hata yapmıştır. Ulema tarafından ikaz edilince de, hatasından dönmüştür. Emperyalizme, İslami çevrelerin hassasiyetine göre değişen çok yönlü bir Seyit kutup algısı oluşturdu. Tasavvufa karşı rezervi olana Arabistan'da mutasavvıf olarak tanıtıldı. Devlet mutasavvıf olmasını gerekçe göstererek kitaplarını yasakladı. Aldıkları eğitimin tabii bir yansıması olarak da tasavvuftan nefret eden bir selefi, Seyit Kutubu okumaya değer görmedi. Mutasavvıflar da, bağlamından koparılan, çoğu defa da tahrif edilen ifadelerden dolayı onu tasavvuf münkiri olarak tanıdı. Yani selefilerin mutasavvıf olma iddiasıyla reddettiği seyyid'i, Sofiler de Ehl-i sünnet muhalifi olduğu zanlıyla okumadı.
Sayfa 215 - HükümKitabı okudu
Hasan el benna'yı Nasıl Anlamalıyız
Tasavvuf ve ihvan Evvela bilinmeli ki, İhvan-i muslimin bir fıkıh ya da hadis mektebi değil, bir İslami harekettir. İçerisinde farklı mezheplere mensup Müslümanlar olduğu gibi "selefi" diyebileceğimiz bir grub da vardır. Fakat İhvân'a, "tasavvuf karşıtı, yenilikçi, meshepsiz bir hareket" demek doğru değildir. Zira Hasan el benna'nın bizzat kendisi Şazeli tarikatına mensup, babası Abdurrahman el benna da hem büyük bir muhaddis, hem de tarikat şeyhi idi. Hasan el benna, ihvan adına çıkan ilk dergide "tasavvuf" köşesi açmış, yazıları da bizzat kendisi kaleme almıştı. Bu köşede. Tasavvufa yöneltilen eleştirilere cevap vermiş, tevessül gibi itiraz edilen mevzuların İslam'da olduğunu belirtmiştir. Tasavvufun etkisi, ilerleyen yıllarda ihvan da devam etmiştir
Sayfa 213 - HükümKitabı okudu
Reklam
İman ve Fikir Atlasımızın Büyük Müzdaribi: Mehmet Akif
Türlü adlarla çıkan na-mütenahi gazete, Ayrılık tohumunu bol bol atıyor memlekete. İt yetiştirmek için toprağı gayet münbit Bularak,fuhş ekiyor Salma gezen bir sürü it. Yürüyor dine beş on maskara, alkışlanıyor; Nesl-i hazır, bunu hürriye-i vicdan sanıyor!
Sayfa 205 - HükümKitabı okudu
Neyin HELAL ya da HARAM olduğunu Fıkıh belirler
Muhterem mahmud efendi tasavvufun sınırlarını anlatttığı bir vaazında üstadı Ali Haydar Efendiden şöyle bir nakil de bulunur: "insanoğlu helal ile haram mı ağzıyla ayırt edemez. İnsan için helalinden pişirmiş olduğu tavuğun tadı ile çalınmış tavuğun tadı aynıdır. Haram ile helal arasını ancak fıkıh ayırır."
Sayfa 180 - HükümKitabı okudu
Yaşımız anlamamıza engel oluyor diyip bahane aramayın.Okuyunuz
İlim talebelerine abdülhalik Gücdüvâni'nin şu vasiyetini kendi vasiyeti gibi de nakleder, söyleyeceklerime bağlı kalmanızı istirham ediyorum,derdi: "fıkıh ve hadis ilmini öğren, cahil Sofilerden uzak dur. Malın, Fıkıh kitapları olsun. Birisi medh ettiği zaman Gururlanma, Kınayınca da üzülme. İnsanlardan dünyevi bir şey isteme, Fütüvvet ehli ol. Allah Teala'nın sana verdiklerini, sen de halka dağıt."
Sayfa 180 - HükümKitabı okudu
"Onu Tanıyınca Niçin Yaşadığımı Anladım"
Abdul wali(; 1988 yılında Müslüman olup Naim abdulwali adını alan bir Amerikalı), İstanbul'a gelişini şu gerekçelere bağlamaktadır: "batılıların aklında değil, ruhunda problem var. Hristiyanlık batıyı tatmin etmiyor. Bu yüzden önemli bir bölümü ateizme yönelmektedir. Ben de her batılı gibi uzun yıllar Hristiyanlıkla ateizm arasında met-cezir yaşadım. Ruhumdaki Hafakanlar dayanılmaz Bir noktaya ulaştığında, üniversite kütüphanesinde gördüğüm bir tasavvuf kitabı imdadıma yetişti. Onunla İslam'ı tanıdım, Müslüman oldum. Dinimi öğrenmek, imanımı daha da güçlendirmek için gittiğim camiilerdeki Müslümanlar bana sürekli İslam'ın akıl dini olduğundan bahsettiler. Elbette İslam, akl-i Selime muvafıktır. Buna bir itirazım yoktu. Ama ben aklı değil, ruhu arıyordum. Ben ekmek istiyordum onlarsa bana su veriyordu. Okumak için Medine'ye gittim, orada ise kendilerini dinin resmi temsilcileri zanneden insanlarla karşılaştım. Söylemek istediğim şu ki; batının akılla bir sorunu yok. İşte uzaydalar. Bu yüzden onları ibn-i sina ile etkileyemezsiniz. Batının yüreği kanıyor. Onlara Şah-i Nakşibendi gibi tasavvuf büyüklerini anlatmalıyız. Hocaefendi( muhterem mahmut efendi), diğer müslümanların aksine yüreğime müdahale etti, ruhuma konuştu. Sohbetleri yarama merhem oldu. O anlattıkça niçin yaşadığımı anladım. Bu yüzden İslam'ı tebliğ etmek için batıya gidenler mutlaka tasavvuf okumalılar. Batı'nın kararan ruhunu İslam'ı açacak anahtar tasavvufun hikmet ve marifet dolu dünyasında mündemiçtir."
Sayfa 177 - HükümKitabı okudu
Büyük Mağdur
Mevlana'nın dirilten soluklardan korkanlar, onunla insanlar arasında maniler koydu. Şekle, surete, Çalgı aletlerine bürünen muharref tasavvufla, ruha Sekinet, akla istikamet veren tasavvufun yolunu kestiler. Surette halk, hakikatte ise Hâk ile olmaya Çağıran tasavvufu, bir cübbe, bir harka, bir neye indirgediler. Allah'ın kitabı ve Resul'ünün sünnetine uymayan her şeyin put olduğunu söyleyen: "Bizim Mesnevimiz vahdet dükkanıdır, Onda Allah'tan başka ne görürsen bil ki o puttur." Diyen Mevlana'yı konser salonlarına mahkum ettiler. Mevlana bu beyti ile belli amaçlar doğrultusunda mesneviye bir takım ilaveler yapılacağını ima ederek, Müslümanlara neyin kendisine ait olduğunu belirleme noktasında ölçüler verdi. Tevhide uymayan her ne varsa puttur ve benimle alakası yoktur, dedi. Ne var ki Mevlana'dan 366 yıl sonra mesnevinin, içinde garip ifadeler yer alan 7. cüzünün olduğu söylendi. Daha sonra bu cüz İsmail-i Ankaravi başta olmak üzere bazı şarihler tarafından şerh edilerek meşrulaştırıldı. Pek çok ulu hoca gibi mevlana da eserleri üzerinde oynama yapılabileceğini tahmin ettiğinden talebelerine neyin kendisine ait olduğunu belirleme noktasında kur'an ve sünnet'i şahit bıraktı.
Sayfa 40 - HükümKitabı okudu
Reklam
"Bîzârım" dedi Mevlânâ
Mevlana, "Mesnevi mısra mısra Kuran-i hakimi anlatır, ben de kur'an'ın bendesiyim/kölesiyim, Muhammed-i muhtar Hazreti Muhammed'in yolunun tozuyum, dedi. Kim benden bundan başkasını nakleder ya da bana isnat ederse; ondan da bizarım, o sözden de bizarım."dedi. Mevlana, yolunun ney ve sema ile kapatılacağını, Mesnevi'nin mesajının bu iki unsurla gölgeleneceğini görmüştü de sanki şöyle demişti: "ömrümü vererek ortaya koyduğum hakikatimi, Muhammed-i muhtarın yolunun tozu olmamdan başka bir hassasiyetle her kim anlatırsa, ondan da bizarım. Eğer birileri beni "ney'e mahkum edip, mesajımı, bendesi olduğum kur'an vadesinden koparır, mesnevinin nağmelerini 'ney' sesine kurban ederse; onlardan usandım Allah'ım! Kur'an'a 'bende' bir Müslümanın kabrinde kelamullah'ı okuma yerine 'ney' çalan anlayıştan Bizarım."
Sayfa 34 - HükümKitabı okudu
"Bîzârım" dedi Mevlânâ
Men bende-i Kur'ânem eger cân dârem Men hâk-i reh-i Muhammed muhtârem Eger nakl kuned cüzin kes ez güftârem Bizârem ezû ve zân suhun bizârem
Sayfa 34 - HükümKitabı okudu
Biz Gadamer okuyoruz, Batı'nın gençleri Gazzali'yi okusun
Sokakta, üniversitede, fabrikada "sadece İslam" diyen Müslüman gençler Gazali devrine benzer bir kuşatılmışlığın içinde olduklarını babalarından daha iyi hissettiklerinden diriliş mücadelesini Gazzâli ile yürütmek istiyor. Projenin mimari Gazzâli olursa Kant da öğrenci olur, Hristiyanların zeki gençleri de tekrar İslami metinler okur. Siz GadaMer okoyun! Batı'nın başkentlerinde Müslüman gençler Gazzâli'yi yeniden keşfediyor.
Sayfa 28 - HükümKitabı okudu
Kudüs İslam'ın
Kalbinde hardal tanesi kadar iman olan herkes Kudüs için bir şeyler yapmalı. Aksa'nın avlusunda çocuklara, "İçinizde İsrail askerine taş atan var mı? diye sordum; İçlerinden biri abi Taş atmayan var mı? diye sor dedi sözümüzün Tashih edilmesine hiç o kadar sevinmemiştim" Elhamdülillah" dedim. İsrail'i, mescid-i Aksa'nın avlusunda "yürü Hamas"! "diye haykıran bu gençlerin ayakları altında çiğnenmesi yakındır.
Sayfa 276 - HükümKitabı okudu
Kudüs İSLAM'dır
Her Filistinli aksa için yorulmayı, vurulmayı, hapse atılmayı şeref olarak görmekte. İmam, vitir namazındaki kunutta, " Gazze'deki muhasarayı kır, bu Kudus'ü özgürleştir, bize tahammül ver, gençlerimize kudûs ruhu, kadınlarımıza da tesettür şuuru ihsan et!" Diye niyazda bulundu. Alimlerin Ve imamların dua cümlelerinden sorunlarımızın küresel olduğu zahir.
Sayfa 267 - HükümKitabı okudu
81 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.