Normal'den uzak fakat realist düşüncelerle beslendi beynim. "Hayat denen şeyi yaşamak" işte buna ne kadar uzağım? Ne kadar yakınım?
Bir insan bir fikrin üstünde ne kadar durabilir? Bir düşüncenin ne kadar derinine inebilir? Haklı ile haksızı nasıl ayırt edebilir? Neye dayanarak ve hangi kurallara göre? Adalet hangi teraziyle tartılır? Kim bu kadar dürüst olabilir? Değişebilecek bir düşünceye nasıl güven duyulabilir? Ölüm bu kadar yakınken vicdanla savaşmak zorunda kalmak! Bir insana bile güvenemediğin bir dünyada hayatın tadına nasıl varabilirsin? Bunların hepsini bilipte hâlâ hayatta kalmak kendi kendine ettiğin bir zulüm değil de nedir? Şimdi herşeyi bir kenara bırakıp kupkuru bir hayat yaşa! Elini vicdanına koyarak ve vicdanınla karar vererek. Tabii vicdanından bir eser kalmışsa."
Oğuz Atay, onu ölüme götürecek hastalığını öğrendikten sonra günlüğüne; "Geleceğini kaybetmek, yaşanan zamanı boşlaştırıyor." diye yazmıştı. Bu böyledir; insanı yaşama motive eden yegane şey yarının merakıdır. Bir insanın elinden yarınını alırsan bugününü öldürürsün.