... Marx, din afyondur, derken asıl şeyi anlatmaktadır. Yani Hıristiyanlığın artık insanı harekete geçirici, sevk ve idare edici özünü yitirdiğini vurgulamak istiyordu. Oysa dinin hakikati, zihni bir düşüntü (düşünce birikimi) olmak değil, doğrudan doğruya insana bir hayat tarzı getirmektir. Yani yaşanacak bir şeydir din. Vehimlerle, hayallerle ilgisi yoktur. (Ne var ki Batılıların din derken kendi dinlerini, yani Hristiyanlığı kastettiğini fark etmeyen diğer kültür mensupları, kullanılan ''din'' kelimesini kendi dinleri için de geçerli sanmışlardır.)
İnsanın hayâtı, lezzet ile elemin geçitidir. İnsan ruhu elemden gocunur, lezzetten hoşlanır. Eleme sebep olan şeyler karşısında öfkelenir veya korkar. Lezzete sebep olan şeyler
karşısında da ümitlenir veya hırslanır. İnsan çalışmasını düzenleyen unsur da işte içinde bulunulan andan geleceğe bu korku ile ümidin sürekli karşılaması ve çatışmasıdır. Ümit silindiği zaman ümitsizlik kaplar, faaliyet söner, korku silindiği zaman da azgınlık başlar, sonu düşünülmez, faydalı bir faaliyet yapılmaz, üretim yerine tüketim yerleşir. Ümidin içinde bir korku, korkunun içinde
bir ümit yoksa vazife duygusu tembelliğe düşer. Açları çalıştıran doymak ümidi,
tokları çalıştıran açlık korkusudur.