Hepimiz idareciyiz artık, hepimiz. İdare etmekten başka ne yapıyoruz? İdare ediyoruz ve idari işlerimizden kaçmak için saçmalıyoruz. Çalışma saatleri ya idari işlerle ya da bu işlerden kaçmak için saçma sapan şeylerle oyalanarak geçiyor; günlerimin devasa bir kısmı bundan ibaret...
İlk kucaklaşmayı daha da ateşli kılacak olan hayal kırıklığını yaratmak üzere perondaki sütunlardan birinin arkasına saklanarak o kadını beklediğinizi anımsadığınız zaman, istasyona giren bir tren, rayların üzerinde gıcırdayan tekerlekler, artık nerede olursa olsun yüreğinizi parçalayacak. O halde eğer hayatta kalmak istiyorsanız; o kadından geriye kalan tek şeyi, bir bütün hazinesini, bedene kazınmış tatlı alışkanlıkları sonsuza dek yağmalamaya, darmadağın etmeye çabalamanız gerekir. Oysa ölülerle görüşmeye devam ettiğimiz düşsel alan varolmayı sürdürür. Her an arabayı bizim sürmemiz, bir zamanlar birlikte kurduğumuz ve içinde yaşadığımız kenti unutmamız gerekir; içinde kalmayı istediğimiz, kalmayı sevdiğimiz şeyi yıkma çabasına, durmaksızın yeni baştan başlamamız gerekir. Sevilen kadının bedenidir, uğruna ölünen o nesnedir asıl, unutmayı inatla öğrenmemiz gereken. Gözlerin, parmakların, ağzın, tenin, cinsel organın; kişinin her yerinin, her parçasının sakladığı o bedenin anılarını, cesetlerin çürüdüğü gibi çürümeye ve erimeye terk etmeyi öğrenmek gerekir...
Sevgilisini yanında bulundurmaya alışmış bir adam, birbirine dolaşan ellerin eşitlik işaretiyle ya da bele ya da omza dolanan bir kolun daha korumacı işaretiyle sevgilisine bağlanan bir adam, gözlemlemeyi bilirseniz, hemen tanınır: tek başınayken iki kişiyle olduğu gibi yürümez; ama yalnızlığa alışkın bir adam gibi de yürümez. Bir beden eksiktir, o bedenin görünmeyen izi varlığını hissettirmeyi sürdürür; sanki adam bir yokluğa dayanır, bir hayaletin yanında yürür gibidir. Dik duruyor gibi görünür; oysa incelikli şeyleri görmeye bilenlere göre, bir yarısı koparılıp alınmıştır; o yarının kaybı sonsuza dek adamın dengesini bozar..."
Dünyanın ağırlığından kurtulmayı olmasa bile, en azından onu azaltmayı, hatta anlamayı; yükünü hafifleten masum ve sevecen bir birliktelik sayesinde ona daha bilgece katlanmayı hayal eden a., o zamana dek tanıdığı her şeyden çok daha üzüntü verici bir yalnızlık içinde bulmuştu kendisini. Çok fazla kendini beğenmişlik ve belki biraz da korkaklıkla, sonunda onu ezip bunaltan yeni bir beden ve yeni bir ruhun güvenli aşkında unutmak istediği eski yenilgilerdi: Büyüyen, çoğalan, o tertemiz ve yok edici yüzde sonsuza dek yer alan yenilgiler. Genç kadına gelince, onu sevmeye devam etmiş olabilirdi; Ama tıpkı bir nesneyi, cansız bir şey olmasa da farklı, eksilmiş bir hayatı yaşayan bir nesneyi sever gibi: bir ölünün anısı, bir tablo, bir kitap, bir müzik.Onun gözlerini sevmiş olabilirdi; ama çırpıntılı ve canlı bir ateş gibi değil; Mantara tutturulmuş kelebek kanatları gibi, güzel ve değişken; dikkatsiz bir elin toza çevirdiği kanatlar gibi. İkisi de düz bir ten olmak için kabuk tutmak yerine, açılıp ayrılan bir yaranın iki kenarına benziyordu."
W. hangimizin Kafka, hangimizin Brod olduğuna kafa yoruyor yine. "İkimiz de Brod'uz, işin acıklı yanı bu." Kafka'sı olmayan iki Brod. Kafka yoksa bir Brod neye yarar?
Yapısal bir konum bizimkisi, bundan hiçbir zaman şüphemiz olmadı. Biz büyük bir çöküşün işaretleri ya da belirtileriyiz. Ölümümüz boş odalarda vızıldayan sineklerin ölümünden daha önemli değil.
Hastalıklı bir şey var bizde, bozulmuş bir şey. Ama sadece bizimle ilgili değil bu, bütün dünyayla ilgili. Sismograf gibiyiz bir bakıma; dünyanın büyük dehşetlerini bağırsaklarimizda hissediyoruz. Bu yüzden sürekli hastalanıyoruz. Bu hastalıklı sistem yüzünden.
Bu kulübede, olmayan şehirlere kalkan hayalî otobüslerin biletlerini satardı. Biletlerinin bir tarafında, var olduğunu iddia ettiği şehirlerle ilgili bilgiler, diğer tarafında da yolcunun hikayesi yer alırdı.