Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.8
Elif
Elif
@Efom
Psikolojik danışman / Aile Danışmanı
Boğaziçi Üniversitesi
6 Eylül
986 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Kitapta çok fazla alıntı yapmış olması beni biraz itti diyebilirim. Kitap biraz yüzeysel de kaldı benim için ama bu kişisel bir deneyim :D gerçi Nihan kaya kitabın insanları alice miller'e yönlendirmesi maksadıyla yazmış kitabı; ben alice miller okuyup gelince bana söyledikleri çok ufuk açıcı gelmedi. Ama şunu düşündüm danışanlara önermek için biraz daha kapsayıcı ifadelere sahip bir kitap olarak zihnimde bulunuyor olması kıymetli. Henüz psikoloji okumalarını yeniyseniz sizi etkileyebilir tavsiye ederim :))
Toksik pozitifliğe bir tepki
Kapitalist düzenin insanı "mutlu olmak" konusunda tahakküm altına aldığını düşünüyorum. Modern insanın hayatı anlamlandirma becerisini kaybettiği ve "anlamı" mutluluk ve haz ile ikame ettikleri düşüncesi aklıma çok yatıyor. Anlamı haz ile ikame ettiklerinde anlık haz kayıpları yaşadıklarında dünyaları başlarına yıkılmış gibi yoğun deneyimliyorlar. Mesele herkesi mutlu olmaya teşvik etmek olmamalı. Mesele mutsuzlukla başetme becerilerimizin neden bu kadar gelişmemiş olduğu. Bize hep bardağın dolu tarafını görmemiz telkin edilir. Halbuki her zaman bardağın yarısı dolu yarısı boş değildir. Bazen bardak bombostur ya da bardak kırılmıştır:D yani sürekli meselelere iyi tarafından bakmayı dikte etmektense her duygu ile sağlıklı bir şekilde baş etme becerileri geliştirmeyi sağlamalıyız. Duygu paletinin her rengini her tonunu deneyimlemeye alan tanimadikca hayattan tam bir tat alamayacağız
"Hayatımın en büyük dramı nedir, biliyor musunuz? Ben bütün dehamı yaşamıma harcadım; yapıtlarıma yalnızca yeteneğimi harcadım." Diyen Oscar Wilde'ın yapıtlarına ne kadar hayran olduğumu düşününce... Yaşamına tanıklık etme fırsatı olanlarin ne şanslı insanlar olduğunu düşünüyorum :')
Öncelikle şunu söylemeliyim ki Dorian Gray'in Portresi'ni okumuş ve çok sevmiş arkadaşlar hemen bu kitabı da okuyor geciktirmeden :D
Kitap Oscar Wilde'ın eski sevgilisi ve hayatının altüst olmasının müsebbibi alfred douglas'a mektuplarından oluşuyor. Kitabı okuyunca Dorian gray'in Alfred Douglas olduğunu; ressam basil'in oscar wilde olduğunu göreceksiniz :))
Kitap o kadar güzel ki (zaten alıntılara göz attıysanız fark etmişsinizdir) üzerine ne söylesem çok sönük kalacak gibi hissediyorum :))
Okur Takip Önerileri
İlk olarak kitabı tavsiye etmemekle başlamak istiyorum :)) kitap ikili cinsiyet üzerinden yazılmış ve fazlasıyla cinsiyetçi bir bakış açısıyla yazılmış gibi geldi bana.. erkekler ve kadınların farklı karakterlere sahip olduğunu ve bunun da biyolojik temellere dayandığını iddia ediyor. Bu iddiayı desteklemek icin bazı çalışmalardan bahsediyor ama değişkenleri yanlış belirledikleri için çalışmalar benim için ikna ediciliğini kaybediyor. Zaten bu kadar genis genellemeler yaparken hata yapmamak mümkün değil gibi... aslında kendisi de bütün genellemeler yanlıştır bu da dahil diyor ama sonuçta ben bu cinsiyetçi genellemeleri okumuş oluyorum...
Yine de ilişkileri ve süreçlerini anlamak üzerine dikkate deger kısımları da yok değildi. Ama bu yönüyle de fazlaca tekrara düştüğünü söylemeliyim.
Benim için biraz hayal kırıklığı oldu kitap... bana bir sey katmadi diyemem ama bazı kısımlarına çok zor katlandım. Aşırı cinsiyetçilikten overdose oldum... feminist okumalar atın üzerime :')
Aile danışmanlığı eğitiminde önerilen bu kitabı okuduktan sonra söyleyebilirim ki aldığım eğitimlerden sonra ufkumu genişletecek bir şeyler okuduğumu söyleyemem... ama danışanlarıma önermek ve onlarla üzerine konuşmak için çok yerinde bir kitap olacağını düşünüyorum :)) evlilikte / ilişkilerde problem olan bir çok konunun kaynağını sorgulamak için iyi bir referans noktası olacaktır.
kitap ilk bölümde evlilik ve romantik ilişkiler hakkında genel bilgilerden oluşuyor. ikinci bölümde evlenmeden önce kendini tanımaktan ve bunun öneminden, evlenme olgunluğu kavramından ve neden partner olarak "O" kişiyi seçtiğimizden bahsediyor. üçüncü bölüm iletişimin ilişkideki öneminden bahsediyor. son bölüm ise paylaşılan değerlerden bahsediyor.
özellikle vurgulanılan konu evlenmeden önce partnerinizle netleştirmeniz gereken dört ana konu var: Kaygılarınız, beklentileriniz, değerleriniz ve kurallarınız. bunların ilişki içinde/ evlilikte değişecek şeyler olduğunu düşünmenin bir hata olduğundan bahsediyor.
benim için en net konu kendisini tanıyan ve kendisiyle ilişkisi sağlıklı olan bir insanın sağlıklı bir ilişki yaşama ihtimali çok çok daha yüksek. Son olarak şunu ekleyeyim aile ile çalışacak olan sevgili ruh sağlığı çalışanı arkadaşlarıma tavsiye edebilirim danışanları ile bibliyoterapi gibi kullanabilirler :)) tabii evlilik hazırlığında olan kafalarında evlilikle ilgili soru işaretleri olan arkadaşlar da okusunlar.
Kendi içindeki çocuğu keşfetmek ve ona varolmak için alan tanımayı hedefleyen bir kitap. Kitap, egzersizlerle (baskın olmayan elinizle resim çizmek, diyaloglar yazmak, kilden şekiller yapmak, meditasyon yapmak, hayal kurmak gibi egzersizlerle) içinizdeki çocuğu keşfetmenize ve onunla iletişim kurmanıza rehberlik ediyor. Bunun yanısıra içinizdeki çocuğun saklanmasına neden olan, sizi hep adım atmaktan alıkoyan içinizdeki eleştiren anne babayı keşfetmenizi ve onlarla bir yüzleşme yaşamanıza da rehberlik ediyor. İçinizdeki eleştiren anne babanın sesini kısıp besleyici/ koruyucu anne babanın sesini arttırmanız için de egzersizler içeriyor.
Kitabı okurken ve egzersizler üzerine düşünürken özellikle öz şefkat teması canlandı kafamda. Kendinizi yeniden kucaklayabilmeniz için büyük bir fırsat sunuyor. Kendine yardım kitabı olarak kullanılabileceği gibi ruh sağlığı uzmanları tarafından yardımcı kaynak olarak da kullanılabilir.
masal sever arkadaşlara ahmet ümit'in kaleminden akıcı ve keyifli masallar içeren bu kitabı uzatalım :) bir birine bağlanan 6 masalı anlatıyor kitap. usta kalemlerden masallar dizisi çocuklar için hazırlanmış olduğu iddia edilen bir kitap ancak bu kitabı çocuklara okumak için uygun bulmadım, yetişkinlerin okumasına daha uygun. verdiği mesajlar güzel fakat çocuklar için korku kültürünü beslemekten başka işlevi olmayabilir. yetişkin çocuklara keyifli okumalar :))
Nezaket Erden'in oynadığı tek kişilik oyun Dirmit - Sevgili Arsız Ölüm'den büyük bir keyif aldıktan sonra kitaptan uyarlandığını öğrendim ve okuma listeme aldım :) kitabı da yine okumasi keyifliydi ancak itiraf etmeliyim ki ben tiyatroda daha büyük bir keyif almıştım. Oyunun gösterimi hala devam ediyor bildiğim kadarıyla. Yolu kesişen tüm dostlara tavsiyemdir, gidin izleyin pişman olmazsınız:)))
Türkiye'den çıkmış en başarılı kendine yardım kitabı olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. Kitap terapi alamayan ve çok yoğun sorun yaşamayan bireylere yardım sunmak üzere hazırlanmış. Ancak Ruh sağlığı alanındaki arkadaşlarım Bilişsel Davranışçı Terapi nedir, seanslar nasıl ilerler, nasıl gelişmeler yaşanır, nasıl çalışmalar yapılır gibi
Yazar önsözde bu kitabın travmayı iyileştirmekte kolaylık sağlayacağına inandığını belirtmiş, hatta terapi görmüyorsanız kendi kendinizi iyileştirmek için kitaptan faydalanabileceğinizden bahsetmiş; bu ifadeyi sakıncalı bulduğumu söylemek zorundayım. Bir hocam insan kendi içindeki kuyuya bakamaz derdi; özellikle travma sonrası stres bozukluğu gibi ciddi bir konuda sadece kitapla iyileşme vaad etmek gerçekçi gelmiyor. Ayrıca kitaptaki egzersizlerin öngördüğü kadar etkili olduğuna ikna olmadım. Eğer ki travma sonrası stres bozukluğuna yönelik şikayetiniz varsa mutlaka bir uzmandan destek alın, kitaplar ile çözmeye çalışmak yetersiz gelebilir. Kitabın kendine yardım kitabından ziyade ruh salığı çalışanı adaylarının okuyabileceği bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Kitap, travma sonrası verilen tepkilerin gerekçelerini açıklamada çok başarılı. Sadece evrimsel olarak getirdiğimiz özelliklerden bahsetmiyor; aynı zamanda savaş gibi toplumsal travmalar sonrası yaşınılan toplumsal tepkileri açıklamada çok başarılı. Aynı zamanda bir insan travma deneyiminden sonra neden sürekli kendisini aynı travmatik şema içinde bulur, travma deneyimini dönüştürmek ve travma sonrası stres bozukluğu döngüsünü kırmakla ilgili kısımları da dikkate değer.
Son olarak kitapla ilgili şu eleştirimi de eklemek istiyorum; kitap çok fazla tekrar içeriyor. Bu da kitabı okuması zor bir hale getiriyor. hele de daha önce fazlasıyla travma okuması yaptıysanız çok fazla tekrara düşmüş hissedebilirsiniz.
İncelemeye bir tavsiye ile başlamak istiyorum :D sevgili arkadaşlar çok fazla üst üste travma içerikli kitaplar okumayın arada mola verin. Yoksa gerçekten duygusal anlamda yorucu bir sürece dönüşebiliyor.
Kitap 3 danışanın öyküsünden oluşuyor. Doğrudan EMDR terapisi nasıl yapılır anlatılmıyor çünkü kitap bir psikoterapi öykü kitabı. Ancak EMDR ile psikoterapide ne yapılır, psikoterapiden neler beklenmeli sorularına rahatça yanıt bulabileceğiniz bir kitap.
Kitap çocukluğumuzdaki travmaların içimizde kalan ukdelere dönüşümünü çok güzel anlatmış. Üç danışanın öyküsü de bana çok dokundu ve sık sık gözlerim doldu kitabı okurken. Her danışanın öyküsünde bir noktada kendi ilişkilerimi de sorguladım. Bu yönüyle içgörü kazandıran bir kitap olduğunu da söylemem gerekir. yüzleşmesi zor sorular da gündeme geldi :D Kitapta gelişmeleri görmek de iyi geldi tabii... bu problem bu travmadan kaynaklanıyor kısmında bırakmıyor olması kıymetli tabii. çünkü söz konusu travma ise bu çemberin kırılacağına inanmakta zorlanabiliyoruz.
Sonuç olarak Ukde, beni travma ile çalışma konusunda EMDR'ın çok işlevsel olduğuna ikna etti. Hemen gidip EMDR eğitimleri araştırayım :D İlgililerine iyi okumalar
Kitabı genel anlamda sevmedim. Deneme türünde bir kitap. 9 ana konuya bölünmüş denemelerden oluşuyor. Kitap yeni bir şey söylememekle kalmıyor kendi içinde de tekrara düşüyor. Kulağa biraz saldırganca gelse de kitap yaşlı söylenmesi gibi hissettirdi. Yer yer "of amca tamam sizin zamanınızda böyle değildi" dedirtti. İlgilisine iyi okumalar ancak ben kimseye tavsiye etmem :)) tabii ben okuduğuma pişman değilim, kitaptan övgüyle bahsedilirken spesifik atıflarda bulunarak karşı çıkabilirim :D
Hayatınızda her şeyin yolunda gittiğini ama bir boşluk hissi yaşamaktan, tamamlanmamış hissetmekten kendinizi alıkoyamıyorsanız bir durup düşünmenize, kendinize doğru sorular sorabilmenize yardımcı olacak o kitap :)
Kitapta boşluk hissine sebep olan ebeveynlik çeşitlerinden bahsediliyor. Boşluk hissinin semptomlarından bahsediliyor. Bunların
Engin Geçtan'ın İnsan Olmak kitabını sevenlerin bu kitabı da çok beğeneceğini düşünüyorum. Kitapta insanlığa ve hayata dair konularda ufuk açıcı detaylara değiniyor. Modern dünyanın ve uygarlaşmanın insanlığa hangi sorunları kazandırdığı üzerine düşünme fırsatınız olacak :)
Engin Geçtan'ın psikoloji ile alakalı konuları kültürel olarak duyarlı bir şekilde değerlendiriyor olması bana hep çok etkileyici gelecek. Bunu yaptığını iddia eden bir çok ruh sağlığı çalışanının toplumsal hadiseler ile bilimsel verileri harmanlamakta pek de başarılı olamadığını düşünüyorum.
''Hayata ve insanlığa dair bir okuma yapmak istiyorum'' diyenlere tavsiye edilir.
İyi Okumalar
Kitabı genel anlamda sevdim. Bağlanma, ilişkiler ve bunların ebeveynlik ile ilişkisine ilgi duyanlara tavsiye edebilirim. Bağlanma ve ilişkiler ile ilgili teorileri çok anlaşılır anlatmış. Temel olarak Bowlby'nin bağlanma teorisi üzerinden bir çiftin ilişki hikayesini anlatıyor. Bağlanmanın yetişkin hayatındaki devamını görmek bana çok iyi geldi. Nesiller arası bağlanma şemalarının geçişini anlatması da çok güzel; bu şemaların dönüştürülebileceğini göstermiş böylece. Hikâye formunda anlatması kitabı kolay okunur bir hale getirmiş ancak yine de bu durumdan birazcık sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Çok fazla olmamakla birlikte yer yer tekrarlar hissediliyor kitapta ama bu bana çok rahatsız edici gelmedi. Çünkü bağlanma ile ilgili konularda çalışıyor olmak çok fazla yolun başına dönmeleri içerir. Bu anlamda gerçekçi hissettirdi :)
İlgililerine iyi okumalar dilerim
Psikolojiye ilgisi olan arkadaşlar için kaliteli bir giriş kitabı niteliği taşıyabilir. Ruh sağlığı alanındaki arkadaşlar için de hem toplu bir hatırlatma olabilir hem de bildiğiniz şeyleri ifade edebilme becerinizi geliştirebilir. Ben bazen toparlamakta güçlük çekiyorum, nasıl açıklayacağımı, ifade edeceğimi bilemiyorum; bu anlamda böyle güzel ifadelerle dolu bir kitabı okumanın bana iyi geldiğini söyleyebilirim.
Kitapta 6 kuramcıdan (Sigmund Freud, Alfred Adler, Carl Gustav Jung, Otto Rank, Karen Horney, Hary Stuck Sullivan ve Erich Fromm) ve kuramlarından bahsediliyor ek olarak Varoluşçu psikolojiden de bahsediyor.
Her bir kuramcının kısa bir özgeçmişinin ardından kuramını açıklıyor. Kişilik gelişimi teorilerini ve tedavi yaklaşımlarını açıklıyor. Kuramlara getirilen eleştirilere de yer vermiş olması çok kıymetli.
Olabildiğince açık ve anlaşılır bir dille yazılmış kitap. Sullivan'ın kuramı gibi, Jung'un kuramı gibi karışık denebilecek kuramları çok başırılı ve anlaşılır bir şekilde sunmuş Engin Geçtan.
Engin Geçtan'ın ifade edebilme becerisine her okuduğum kitabında hayranlığım artıyor.
Kitap İngilizcede 73 baskı gördükten ve 19 dile çevrildikten sonra Victor Frankl ile yapılan bir röportajda kendisine kitabın gerçek bir çok satan olduğunu ve bu başarısı hakkında ne hissettiği soruluyor. Yazarın bu soruya cevabı fazlasıyla etkileyici:
“Kendi hesabıma kitabımın çok satan olmasını kendi başarım ve kazancım olmaktan çok çağımızın sefaleti olarak görüyorum: Yüz binlerce insan, adı hayatta anlam bulma arayışına ilişkin bir şeyler vaad eden bir kitabı alıyorsa, bu sorunu saç diplerine kadar hissediyor demektir.”
Toplama kamplarından kurtulmuş psikiyatristin (Victor Frankl) anılarıyla başlar kitap. Bu koşullar altında bile insanın hayatın ve varoluşun anlamını arama serüvenine yönelik önemli mesajlar verir. Yazar kitabın ikinci kısmında ise kurucusu olduğu logoterapinin ilkelerinden bahseder. Bu ilkeleri “psikiyatrinin insanileştirilmesi” temeline oturttuğunu söyleyebiliriz. Kitabın son kısmında yoğun bir psikanaliz ve Freud eleştirisine rastlayacaksınız.
Kitapta beş hikaye bulunuyor. Bu da kitabı bir hamlede bitirmenizi kolaylaştırıyor.
Kitabı okurken şunu düşünmeden edemedim “bu kitabı okumasaydım kaybettiğim hiçbir şey olmazdı”. Sözün özü; kötü bir kitap değil ancak beni etkilediği söylenemez... Birisine bu kitabı önereceğimi de sanmıyorum...
“ Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında devasa bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” cümlesi ile başlar kitap. Hikayeye bu hızlı giriş kendimi Gregor Samsa’nın yerine koymamı kolaylaştırdı :)
Gregor Samsa’nın böcek oluşu herkesleşmeyi kabul etmemeyi ve sahip olduğumuz/ olabileceğimiz farklılıkları temsil ediyor. Toplumdan farklılaşmış Gregor Samsa ailesinden bile tam bir kabul görmüyor ve ailesi için utanılacak bir unsur haline gelip ailesi tarafından gizleniyor. Ailesinin ona esir alınan bir düşman gibi muamele etmeye başladığını da gözlemliyoruz. Bu durum da bize insanların farklı olanı büyük bir tehdit olarak algıladığı ve onu düşman kabul ettiği gerçeğini gösteriyor.
Farklı bir birey olmaya başladığımız ilk anda insanların bize kendimizi böcek gibi hissettirmeye çabaladığını düşününce, böcek metaforundan daha doğru bir metafor olamayacağını düşünüyorum:))
Franz Kafka’nın da babası ile yaşadığı çatışmaları düşününce Franz Kafka’nın kendi böcekleşme öyküsünü anlattığının farkına varıyoruz.
Sırça Köşk 1947 yılında yayınlanmış ve yayınlandıktan kısa bir süre sonra yasaklanmış. Kitabı okuyunca sevgili otoritenin kitaptan neden rahatsız olduğunu rahatlıkla anlıyoruz.
Sabahattin Ali bu kitabında yine bütün maharetini konuşturmuş. Hepimizin bildiği doğruları hepimizin bildiği isimlerini kullanmadan anlatıyor. Yumuşak ve naif üslubu ile hiç sezdirmeden bizi çarpıcı gerçeklerle yüz yüze bırakıyor. Fil dişi kulesinden bakan insanların ürettiği terimlere hiç bulaşmadan, herkesin rahatlıkla anlayacağı bir üslup tercih ettiğini görünce; halkın her bir kesimine derdini anlatmak için ustalıkla çabaladığını düşünmemek elde değil.
Dünyanın düzeninin hiç değişmemesi bu eseri zamansız kılıyor. Bu kitabı hangi tarihte okursak okuyalım “Evet işte bu dünyanın gerçeği/ düzeni bu!” diyoruz.
Stefan Zweig’ın her kitabında psikoloji eğitiminin etkilerini hissetmek mümkün. Bir duyguyu öylesine derinlemesine tahlil ediyor ki bahsi geçen duygunun yarattığı çaresizlik hissinden kaçış yok. Satranç’ın atmosferini 12 Angry Man filmine benzettiğimi söyleyebilirim. Tek mekanlı bir hikaye gibi gelse de hikayenin katmanlarıyla hikaye çok derinlikli bir boyut kazanıyor. Her gün bir şey olmasını bekleyen ancak her gün aynı hayal kırıklığını yaşayan kahramanın çaresizliğine ve yalnızlığına yakından tanık oluyoruz. Bütün bu hiçliğin içindeki çırpınışlarını iliklerimize kadar hissediyoruz. Bu kitabın ardından Stefan Zweig’ın intihar etttiği bilgisiyle; Zweig’ın yalnızlıkla ve hiçlikle mücadelesine devam edecek gücü artık kendisinde bulamadığını düşünmek de kaçınılmaz.
