aşk ilginç bir şey. insanın aklı almıyor. zaten insanın aklı olsa aşık mı olur hiç? özlemek, özlenmek güzel bir şey şüphesiz ama kavuşamamak yıpratıcı. gerçekten şiddetli bir kavuşamamazlık söz konusu. öyle şiddetli ki can yakıyor...
şimdi size feminizmin olayını anlatayım: feministler kendilerinin erkeklerden üstün olduğuna inanır, kendinden üstün olduğunu düşündüğü bir erkekle tanışırsa da evlenir. böyle birini bulana kadar da evliliğin saçma olduğunu iddia eder.
ölümü hiç bu kadar yanıbaşımda hissetmemiştim. ölümün kaçınılmaz gerçeği hiçbir zaman canımı bu kadar acıtmamıştı. ben küçükken dedem vefat etti. çok anlamlandıramamışım yaşım gereği. bir yıl sonra babaannem, ondan birkaç yıl sonra da diğer dedem vefat etti. hiçbirini tam manasıyla algılayamamışım şimdi düşünüyorum da. anneannem benim küçüklüğüm, ilk gençliğim, gençliğimde hep bizimleydi. dedem de vefat ettiği için, ablamlarla biz dönüşümlü kalırdık yanında sık sık. lisenin bir yılında komple onunla kaldım hatta. hiç böyle elden ayaktan düşmez gibi geliyordu. ölümü insan yakınlarına yakıştıramıyor. şimdi anneannemi bu halde görünce ona ölümü yakıştırma mecburiyetinden kaçamıyorum ve bu benim canımı tahmin ettiğimden çok çok fazla yakıyor. öleceğiz. hepimiz. önce bir bir sevdiklerimizi vereceğiz toprağa. sonra biz gideceğiz peşlerinden. bu mecburi sonmuş. bundan kaçamazmış insan ne kadar hızlı koşsa da. ne kadar gözlerini kapatsa da ölümü görmezden gelemezmiş. en gözümü kapattığım anda anneannem beni sarstı. omuzlarımdan tutup kendime gelmem için hırpaladı sanki.
allahım geçmişlerimize rahmet eylesin.