Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elif Uçar

Düğünde bayramda çok ölü şerbet. Mümine verildi farz ile sünnet. Kafire cehennem mümine cennet. Kafire kör şeytan ne güzel uydu
Reklam
Ağca kuğum aylak kuğum. Dal boynunu eğdin bugün. Ben engelden sakınırdım. Sen engele uydun bugün
%32 (150/456)
Ayaşlı ile Kiracıları
Ayaşlı ile KiracılarıMemduh Şevket Esendal
7.5/10 · 5,9bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Keder gülmekten iyidir çünkü yüz mahzunlaşınca yürek bilgeleşir.”
Sayfa 50 - (Tevrat, Vaiz, 7: 3)Kitabı okuyor
Bir tür kelime olan isim, sözlü kültürde adlandırılan nesneye güç katar. Tevrat'ın Yaradılış bölümünde (2: 20) Adem'in hay­vanlara teker teker ad vermesi, tuhaf ve eski sanılan bu inancın yabana atılamayacağını kanıtlar. Aslında böyle bir inanç, yazı ve matbaanın parsellediği akla göründüğü kadar tuhaf değildir. Her şeyden önce isim, insana isimlendirdiği nesne üzerinde bir sahip­lik duygusu verir; engin bir isim hazinesi edinmeden kimse kim­ya okuyamaz veya kimya mühendisi olmaya kalkamaz. Bu gerçek, diğer tüm zihinsel bilgiler için geçerlidir.
Reklam
Sesi durdurup sese hakim olmak mümkün değildir. Film pro­jektörünü durdurup istediğim görüntüyü ekranda dondurabilirim. Oysa sesin akışını durdurursam, sessizlikten başka bir şey kal­maz. Bütün duyular zaman içinde yer alsa da durdurulmaya, sa­bitleştirilmeye işitme kadar meydan okuyan ikinci bir duyu yok­tur. Görme duyusu hareketi olduğu kadar hareketsizliği de kayde­der. Hatta hareketsizliği daha iyi kaydeder, çünkü bir görüntüyü yakından incelemek için yavaşlamış olmasını yeğleriz. Bir hare­ketin aşamalarını görüp anlamak için, onu bir dizi dural fotoğrafa böleriz. Ses kaydınınsa dural çekimi yoktur.
Bilgi, artık belleği güçlendiren sözlü kalıp depolarından çıkıp yazılı metinlerde korunduğu için zihne çok daha özgün ve soyut düşün­me yolları açılmıştı. Havelock'un belirttiği gibi Platon'un şairleri devletine sokmamasının başlıca nedeni, (belki bunun tam da far­kında değildi), yazıyla biçimlenen düşünsel dünyasında gelenek­sel şairlerin pek sevdiği kalıpların miyadını doldurmuş, hatta bu dünyaya ters düşmeye başlamış olmasıdır.
Sözlü kültürlerde kazanılan, öğrenilen bilginin unutulup kaybol­maması için sürekli tekrar gerekiyordu; kalıplaşmış düşünme bi­çimleri, hem bilgelik hem de etkili bir kamu yönetimi için elzem­di.
Sözlü kalıplan kitaplarda derlemeyi kendisine meslek edinmiş olan Halil Cibran'ın atasözümsü deyişleri bugün okuryazar Amerikalıların gözünde bir yenilik taşısa da, Lübnanlı bir arkadaşımın ifadesine göre Beyrutlular tarafından basmakalıp sayılır.
Jaynes, il­kel bilinç aşamasında beynimizin çoğu kez "çifte bölümlü" işle­diğini belirtir; denetlenemeyen ve tanrılara yorulan "sesler" üre­ten sağ yanküre ve bu sesleri konuşmaya çeviren sol yarıküre.
Reklam
%23 (55/232)
Sözlü ve Yazılı Kültür
Sözlü ve Yazılı KültürWalter J. Ong
8.3/10 · 282 okunma
Aynı derecede belirgin bir kültüre sahip bir diğer etnik azınlık da Çingenelerdi. Çingeneler bu donemde genellikle “Mısırlılar” “Sarakenler” veva “Bohemyalılar” olarak anıldılar ve Avrupa'da 15. yüzyılda ortaya çıktılar. Saygıdeğer halk onları hemen dilencilerle ve hırsızlarla bir tuttu ama Çingeneler kendileri dışında kalan herkesten çok farklı bir dil ve geleneklerle kapalı bir grup olarak kaldılar. 16. ve 17. yüzyıllarda bugün bilinen meslekleriy­le tanınmışlardı. Erkekler kalaycı, at eğiticisi, ayı oynatıcısı ve müzisyendi; kadınlar ise danseder ve avuç içlerinde geleceği okur­lardı. Onlann, büyücülükle uğraştıkları, şeytanla anlaşmalar yaptıkları, doğru dini bilmedikleri veva reddettikleri düşünülüyordu. Kilisenin ne olduğunu bilmiyorlar ve kutsal şevlere saygısızlık etmek amacı dışında içine girmiyorlar. Hic dua bilmiyorlar . . . her zaman et yiyorlar. Cuma gününe veya Büyük Perhiz’e hiç saygı duy­muyorlar.
Yüksek alanlar, “dağlara vuran” haydutlar ve kaçaklar için açık bir sığınaktı ve bu insanların kahra­manlıklarını överek geleneksel “kahramanlık şiirlerine” evsahipliği yapıyordu. Sıçrayarak yapılan danslar dağlık bölgeleri çağrıştırmaktadır.
Eğer kültür bir yaşam biçiminin sonucu olarak ortaya çıkıyorsa, köylü kültürünün toplumsal farklılıklar kadar ekolojik farklılıklara göre de değişkenlik gösterebileceğini bekleyebiliriz. Fiziksel çevredeki farklılıklar, maddi kültürde de farklılıklar olmasını dayatır ve yaklaşımlarda da farklılıklar yaratır. Bu nokta tüm çıplaklığı ile, dağ kültürü ile ovaların. Düzlüklerin kültürü arasındaki karşıtlıkta görülür. Dr. Johnson “dağlar daha geç fethedilmiştir ve daha geç uygarlaşmıştır” cümlesiyle dağlara ait geleneksel alışkanlıkların ovalara göre daha uzun süre yaşadıklarını ifade etmiştir. “Eğitilmiş ke­simler” dillerini değiştirdikleri zaman dağlarda yaşayanlar “ayrı bir bölge ulusu haline gelip, konuşmaları ve ağızları komşularından farklılaşır…
12,1bin öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.