Çünkü dünya değişmiyordu, bu şiddet her zaman vardı ve asla sonlanmayacaktı, insanlar diğer insanların botlarının, yumruklarının, dehşetinin altında ölecekti. İnsanlık tarihi şiddetten ibaretti.
Bireyselliğin en büyük düşmanının konformizm olduğu dünyamızda (“ kalıba” uymanın norm kabul edildiği ve “ beğenilmenin” sözümona kurtuluşa kesilen bilet olarak görüldüğü toplumumuzda ) öne çıkarılması gereken şey, herkesin bildiği ve belli bir yere kadar birbirimiz tarafımızdan yaratıldığımızı ifade eden gerçeğin yanı sıra kendi kendimizi deneyimleme ve yaratma becerimizle de bu sürece katkıda bulunduğumuzdur.
Zira trajik bakış insanın özgürlüğünü ve kendi kendini fark etme ihtiyacını ciddiye almamız gerektiğini belirtir; “ insanın insanlığını gerçekleştirmeye dair sahip olduğu yok edilemez iradeye“ olan inancımızın bir ispatıdır.
Ne makine şu insan be! İçine ekmek, şarap, balık, turp koyuyorsun; iç çekmeleri, gülüşler ve düşler çıkıyor. İmalathane! Sanırım beynimizde konuşan bir sinema var.