Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Enes Koyun

Enes Koyun
@Enemigo_NS
Kitap okumayı seven sıradan bir insanım.
Yüksekokul
Antalya
27 okur puanı
Ekim 2019 tarihinde katıldı
Dünya dışı varlıklar konusunda uzman olarak uzaylıların binlerce yıl önce Dünya'yı ziyaret ettiğini biliyorum. Hayır, şöyle diyeyim, buna inanıyorum. Bu durum bugünün dinlerinin ve kutsal yazılarının doğuşuna sebep oldu. Bildiğimiz gibi, dünya denen bu tımarhanedeki bütün dinler kendi kutsal yazılarının yegâne doğru yazılar olduğunu iddia eder. Tanrı aşkına, kime inanmalıyız? Ve neye inanmalıyız? Çoğu din bir tür son yargıyı kehanet eder. İnanmayanların canlı canlı haşlanacağını, boğulacağını, dövüleceğini, bıçaklanacağını, zehirleneceğini ("acı su" ile), vurulacağını, depremlerde ezileceğini ya da bir tür hastalıkla dünya yüzünden silineceğini duyuran dinler vardır. Neyse ki bunlar yalnızca inanmayanlar için geçerlidir -ama, bir dakika! Hangi inanmayanlar? Katolik doğmasına inanmayanlar mı? Arap ya da Asya topraklarında doğmama ve İslam ya da Hindu inancının öğretilerini hiçbir zaman duymama talihsizliğini yaşayanlar mı? Bir hristiyan mezhebine ya da başka bir mezhebe mensup olarak büyüyecek kadar şanslı olanlar mı? Japonya'daki Şintoizm dininin üyeleri mi, yoksa Mormon Kitabı'na ya da Scientolgy'nin öğretilerine inanmayanlar mı?
Sayfa 206Kitabı okudu
Reklam
Biz, bütün sınıflara, sosyal tabakalara, toplumsal kesitlere söz ve örgütlenme hakkı istiyoruz.
Sayfa 122Kitabı okudu
12 Eylül Harekatı'nın ülkemizi bir iç savaş eşiğinden geri çekip, kurtardığını kabul etmeyecek kim vardır? 12 Eylül'ün haklılık nedenlerine, bir değil, bin kez inanırız. Ancak bu inançlarımız, Danışma Meclisi'ne sunulan "Aldıkaçtı Anayasası"nı eleştirmemize engel değildir. Tercüman Gazetesi Yönetim Kurulu Başkan Vekili Prof. Aldıkaçtı başkanlığındaki Komisyon'ca hazırlanan bu taslak metin, çağdaş demokratik hukuk ilkelerine olduğu kadar, Türkçe yazım kurallarına ve Aldıkaçtı'nın kendi kitaplarına bile aykırı düşmüştür. Bütün bunları görmezlikten gelemeyiz.
Sayfa 176Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kanımca, Avrupa tarihiyle ülkemizin tarihi arasındaki en belirgin fark kurumların yokluğudur.
Sayfa 221Kitabı okudu
"Ahlaki yücelik" deyimi aldatıcıdır; çünkü ahlak belirli bir andaki ortalama toplumsal pratiği (bireyin içinde vicdan biçiminde; dışında ise ceza ve vaaz biçiminde) derleyip yasalaştırmaktan başka bir şey yapmaz.
Reklam
Sürgün uzakta olmak değil, "çaresiz" olmaktı.
Sayfa 104Kitabı okudu
Berber Hayri, - Sonsuz değişime inanıyorum ben, dedi. Herşey, ama herşey durmadan değişiyor. Bu sözün bilinmedik biyanı olmadığı için kurul üyeleri önemsemediler ilkin, ama sonra Berber Hayri, - Bende değiştim, değişiyorum da ... Dört yıl önce ağır suç işlemiştim, suçluydum. Ama dört yılda o denli çok değiştim ki, başka bir Hayri oldum, başka insan oldum. O suçu işleyen insan ben değilim artık. Siz, suçlu diye bambaşka bir insanı, bambaşka bir Hayri'yi asıyorsunuz, tam bambaşka bir insan olduğum zaman ... deyince onları bir suskunluk aldı.
Sayfa 160Kitabı okudu
Televizyon reklamıyla ürünlerin değerli bulunması değil, tüketicilerin kendilerini değerli hissetmeleri amaçlanmaktadır; yani şu anda işletmecilik işi sahte bir terapiye dönüşmüş durumdadır. Tüketici, psikodramalarla yatıştırılan bir hastadır.
Sayfa 159Kitabı okudu
Huxley en gözde uyuşturucumuzun televizyon olacağı yönünde bir söz sarf etmemekle birlikte, Robert Mac Neil'in "Televizyon, Aldous Huxley'in Brave New World'unun gövdesidir" şeklindeki gözlemini gözü kapalı onaylardı.
Sayfa 139Kitabı okudu
Hatta şunu da söyleyebiliriz ki, oy kullanma politik açıdan aciz durumda olmanın sondan bir önceki sığınağıdır. Son sığınak da elbette düşüncelerinizi size soru soran bir anketöre aktarmak olur. Anketör alacağı yanıtlarla olmuş bitmiş bir soruna ilişkin yorum çıkararak daha sonra onu benzer düşünceler çağlayanına karıştırıp hepsinden yeni bir haber elde edecektir.
Reklam
Oysa günlük haberlerimizin çoğunun yaşamımız üzerinde hiçbir etkisi olmaz; bunlar, hakkında konuşulacak bir konu yaratan, ama sizi anlamlı bir eyleme yöneltmek gibi bir etkisi olamayacak haberlerdir.
Yazılı sözü benimsemek, yalanları, kafa karıştırıcı sözleri ve aşırı genellemeleri açığa çıkarmak, mantık ve sağduyu istismarlarını saptamak, ayrıca fikirlere ağırlık vermek, savları birbirleriyle karşılaştırmak, bir genellemeyi diğeriyle ilişkilendirmek demektir. Bunu başarmak için sözcüklerle araya belli bir mesafe koymak gerekir ve bu da aslında tek başına duran, gayri şahsi nitelikli metnin özendirdiği bir durumdur. Bu yüzden iyi bir okur yerinde bir cümleden sevinç duymaz, hatta esinlendirici bir paragrafı bile alkışlamaya kalkmaz. Analitik düşünce buna izin vermeyecek kadar yoğun ve mesafelidir.
Basılı cümlelerin cansız soyutlamalarıyla karşı karşıya gelmek, ya güzel görünüşün ya da topluluğun yardımı olmaksızın çıplak dili aramaktır. Demek ki, okumak doğası gereği ciddi bir iştir. Ayrıca okumak, elbette, temel bir rasyonel etkinliktir.
Bu kitap Orwell'ın değil, Huxley'in haklı olduğu düşüncesiyle yazılmıştır.
AKP Siyasal İslam'ın partisidir, Siyasal İslam cihatçı gruplarla politik, pratik, ideolojik olarak bütünleşmiştir
Sayfa 158Kitabı okudu
Marx'ın ünlü "Önsöz"de vurguladığı gibi, "İnsanların bilinçleri varlıklarını değil, aksine sosyal varlıkları bilinçlerini belirler."
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Bir dönem Fethullah Gülen'den söz ederken, "Fethullah Gülen Hoca Efendi" demeyene kızıyorlardı. "Fethullahçılar" dinin de adeta dilini koparıyor, onlar için de "Hizmet Hareketi" denmesi isteniyordu. O günlerde, bunun öncülüğünü yapanlar, 17/25 Aralık operasyonu, hele de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra "Fethullah" diyene "FETÖ" demedikleri, cemaat yerine ise "terör örgütü" diye konuşmadıkları, yazmadıkları için kızıyorlar. Bugün, diğer tarikat ve cemaatlere karşı da daha dikkatli olunması gerektiğini vurguluyorlar.
Sayfa 233Kitabı okudu
Büyük Birlik Partisi (BBP) eski genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu da bu dergâha intisap etmiş ve partinin gençlik kolu olan Alperen Ocakları'nın tasavvuf kapısı bir nevi Menzil tarikatı oluvermişti.
Abdulbaki Erol döneminde, Menzil daha çok tanınır oldu. Hele, Sağlık Bakanlığı'na Prof. Dr. Recep Akdağ'ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na Taner Yıldız'ın getirilmesinden sonra bürokrasinin de cemaate ilgisi arttı.
Böyle büyük siyasal dönemeçler ve köklü rejim çatışmalarında sadece hukuksal mücadelenin yol ve yöntemlerini kullanarak sonuç alınamayacağı bilinmelidir. Çünkü tarihsel kırılma anlarında, hukukun kuralları değil siyasetin yasaları belirleyicidir. Dolayısıyla hukuk mücadelesinin arkasına eylemli bir toplumsal ve siyasal güç yığılmadan sonuç almak mümkün değildir. Açıktır ki kazananlar hukuku yeniden yapar ve biçimlendirir. Hukuk istikrarlı dönemlerin zeminidir.
Sayfa 193Kitabı okudu
devrimcilik, aynı zamanda halka karşı olmayı göze almaktır. Çünkü devrimci olmak, sadece egemen sınıflara karşı mücadele etmek değil, onların iktidarını yeniden üreten halkın değerleri, kültürü, eğilimleri ve geleneklerinin büyük bölümüne de itiraz etmektir. Değilse, yani halka ait olan her şey aynı şekilde kalacak ve hatta kutsanacaksa devrimci olmanın da bir anlamı kalmayacaktır.
Sayfa 157Kitabı okudu
Boyun eğmeyenler, isyan edenler, kurulu düzene başkaldıranlar tarihin her döneminde başlangıçta azınlıktır. Onlar öncülerdir. Tarihin değişim dinamosunun yakıtı, toplumsal dinamitin fitilidir onlar. Öncüler, zamanın o ağır akışı içinde ileriye atılan süvariler, yön gösteren yıldızlardır. Yenilseler de kendi edebiyatını kurar, destanlarını yazarlar. Hikayeleri kuşaktan kuşağa aktarılır.
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
Kendi tarihindeki ve topraklarındaki devrimci damar ve gelenek ile buluşamayan hiçbir sol, sosyalist ya da ilerici hareketin başarıya ulaşması mümkün değildir. Bu nedenle, eğer 1968 hareketini bir yana bırakırsak, tarihlerinde ilerici-devrimci bir simge ya da gelenek arayan solun bir kesimi Şeyh Bedrettin ve Pir Sultan'a kadar geri gitmek zorunda kalıyor ve neredeyse bu gibi isimlerden başkasını bulamıyor. Dahası solda ve Kürt hareketindeki bazı kesimler, dinsel ve feodal kişilikler olan Seyit Rıza ya da Şeyh Sait gibi isimleri bile kendi tarihlerinin bir parçası saymak tutumuna savruluyor. Bu dramatik bir tablonun nedeni bilimsel ve Marksist tarih anlayışı ve metodolojisinden habersiz olmaktır. Özellikle 12 Eylül 1980'den sonra solun dokularına işleyen bu hatalı bakışın bedeli de çok ağır oldu. Liberalleşen sol, özellikle sosyalist hareket daraldı, kitle bağlarını yitirdi, meşruiyet zeminlerini yok etti ve bu toprakların ilerici birikiminden büyük ölçüde koptu. Bu nedenle sol, hem liberallerin hem Kürt ulusalcıların -hatta- hem de İslamcıların çekim alanına girdi. Onların etkisi altında ideolojik bir deformasyona uğradı.
Sayfa 146Kitabı okudu
Çatışma, biri gözden düşerek pozisyon kaybeden iki Amerikancı güç arasındadır.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan "Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)" soruşturmasında ifade veren ve ismi "Astsubay Hüseyin G." diye kodlanan bir tanığın, darbe yapılacağını 15 temmuz'dan "birkaç ay önce" Emekli Tümgeneral AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal'a ilettiklerini söylediği kayıtlarda yer alıyor.
Hiçbir canlı ebediyen yaşamadı. En uzun yaşayan tür bile dünyanın yaşının en fazla bir milyonda biri kadar hayatta kalabildi.
Sayfa 122Kitabı okudu
Herhangi bir devrimci hareketin başarılı olabilmesi için arkasında özel bir zeka çekirdeğinin, bir başka deyişle zihinleri yeni bir düzen tahayyül edebilecek kadar özgürleşmiş fanatik bir aydın grubunun olması şart.
Bolşevikler'in vaatlerine sadık olduklarını gördüm ve bu yüzden son derece özü sözü bir insanlar olduklarını ifade etmekle yükümlüyüm. Görüşlerine ve yöntemlerine katılmıyorum ancak bu başka bir mesele.
Reklam
"ekonomik büyüme" az sayıda insan için servet artışı, sayılmayacak kadar çok olan diğerleri içinse sosyal statüde ve kendine saygıda hızlı bir düşüş anlamına geliyor.
Şu halde, çözüm nedir? Dinsel ve toplumsal birer gerçeklik olan tarikat ve cemaatleri yasaklamak, çağımızda inanç ve ibadet özgürlüğüne aykırılık oluşturacağı gibi; laik devleti, sanıldığı üzere, dinsel kuşatmaya karşı korumuyor da... Dolayısıyla, tekke ve zaviyeler kanunu değiştirilmelidir. Sözgelimi, bir vakıf altında örgütlenmelerine olanak tanınmalıdır. Vakıfların faaliyet alanı dinsel eğitim ile sınırlandırılmalıdır. İdari yönden vakıflar genel müdürlüğü ve inanç yönünden diyanet işleri başkanlığı tarafından denetlenmelidirler. Kuruluş amaçlarına aykırı davranan veya faaliyet alanının dışına çıkan örgütlenmeler gerektiğinde yasaklanmalıdır.
Sayfa 117Kitabı okudu