"Tekrar öp beni. Ve de gözlerini bana gösterme! Bana yaptıkların için seni affediyorum. Ben katilimi seviyorum, ama ya senin kendi katilini! Onu nasıl affedebilirim? "
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan son kuvvetin bir feryadıdır. Ağlayamadığımız zamanlar bizde o gücün de mahvolduğu vakitlerdir ki onun yerine kaim olan acılı bir sükunet en şiddetli acıların hasıl ettiği göz yaşlarından bile daha yakıcıdır.
Uzun bir aranın ardından şimdilerde, üstü kabuklanmaya yüz tutmuş aşkını hatırlarken dudaklarında ufak tefek bir gülümseme yerleştirebilecek gücü kendinde bulabiliyordu.Farkında olmadığı şey şuydu ki, bu en derin yaralar insanın içinde gizliden gizliye sinsice ilerleyip en zayıf noktasına konuşlanır ve en olmadık anlarda gürül gürül akan bir dere gibi ortaya çıkardı.
Yerime yerleşenler varmış gibi görünse de yerimi bilen tek kişi sensin. Susacağım. Sana yalvarmayacağım. Sana dönmeyeceğim.
Paylaşılmayı isteyen arsız yüreğine yenilmeyeceğim. Gözlerinin değdiği kim varsa orada kal. Sana kanlı canlı bir daha kendini sakladığın gözlerimi vermeyeceğim.
Dışımızda aramayalım kötülüğü, içimizdedir o;ciğerimize işlemiştir. Hasta olduğumuzu bilmemek de iyleşmemizi daha zorlaştırıyor. Kendimizi erkenden bilmeye başlamazsak, nasıl baş ederiz bunca dertler, bunca kötülüklerle?
"Tekrar öp beni. Ve de gözlerini bana gösterme! Bana yaptıkların için seni affediyorum. Ben katilimi seviyorum, ama ya senin kendi katilini! Onu nasıl affedebilirim?"
Bu durumda sen de kendini yargılayacaksın,dedi kral. Aslında bu çok zor bir iştir. İnsanın kendini yargılaması başkasını yargılamasından çok daha zordur. Eğer kendini doğru biçimde yargılamayı başarırsan, gerçek bir bilgesin demektir.