Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Eren Görkem

Eren Görkem
@ErenGorkem
Dörtyol
77 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
Mutlu bir melodinin hayaleti aradan geçiverdi ve kayıplara karıştı. Koro kendine sağlam bir zemin buldu. Aniden bir şey oldu, müzikte olması gerekmeyen bir şeydi bu; bir hücum, bir yaratım. Sesler bu yeni bilgiyle renkleniverdi. Ah, o guzellik, o güzellik! Şayet Brahms kadar ileriyi görebilseydim hiçbir şey beni şaşırtımazdı, diye bir düşünce geçti aklından. Krizalit. Koza. Şeylerin mimarisi! Çoktan, ileride dönüşeceği varlığın kendisi olan her şey
Reklam
Acının kategorileri olabilir mi? diye düşündü Berence; bu konuya hayatında ilk kez kafa yormuyordu. Demek istediğim, küçük karyolasının demir çubuklarına fırlatılan kambur bir çocuğun hissettiği acı, sözgelimi ciğerleri öksürük nöbetleri yüzünden lime lime olmuş, gözlerini içeriye ve kan kusturan gizli fakat açık yaralara doğru dönmüş Stevenson'ın hissettiği acıdan farklı mıdır? Yahut benim acımdan -her ikisini de görebilen, çocuğun henüz aklının almayacağı şeyi anlayan, Stevenson'ın bunca zahmete girerek ifade ettiği şeye sahip olan birinin acısından- farkı var mıdır? O halde bu hangi acı kategorisine girer, içimde dönüp duran, büyüyen, şişen bu sıçan? Ve niçin?
160 syf.
·
Puan vermedi
Spinoza'nın Sevinci Nereden Geliyor?
Spinoza'nın Sevinci Nereden Geliyor?Çetin Balanuye
8.6/10 · 828 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ona göre, yerleşik düşünme tarzının (dogmatic image of thought) kuşatıcı tavrı bizleri her zaman olmuş bitmiş şeylerle dolu bir dünyayı anlamaya itiyor. Sözgelimi, bir kırlangıcı, bir papatyayı ya da bir kitabı olmuş-bitmiş bir birey varlık olarak düşünmeye yeltendiğimiz her seferinde, bu düşünmeyi gerçekleştiren bir başka şey olarak kendimizi de donduruyor, böylece bir bütün olarak düşünceyi, felsefeyi ya da anlama çabasını donmuş varlıklar arası ölü bir iletişime çeviriyoruz. Oysa bir başka düşünüş tarzıyla bakıldıkta, ne kuşun kuşluğu olmuş bitmiş bir durağanlık ne de onunla karşılaşan ben benzer bir bitmişlik haliyle yönelen durağanlığım. Adeta farkla olagelen, farklılaşarak olagelen ya da hiçbir zaman tamam, şimdi tam oldu denemez bir fark oluşun başka bir akışkan fark oluşla karşılaşması söz konusu.
Reklam
Gerçekte "iştah" arzu kavramıyla, bu kavram da Spinoza öğretisinde merkezî bir yeri olan conatus, yani "var-kalma çabası" kavramıyla derinden ilişkilidir. Spinoza'ya göre her sonlu varlık-yani çevremizde gördüğümüz irili ufaklı her şey- bir "tarz"dır. Spinoza bu şeylere kendi sisteminde modus der. Latince modus, çevresindeki diğer şeyleri etkileme ve onlardan etkilenmeye elverişli olmaklık, bu etkilere göre değişim gösterebilir olmaklık anlamında kullanılır. Biraz dikkatle düşünürseniz, evrendeki her şeyin (yani her modusun) diğer her şeyle etkileştiğini, o şeyleri etkileyip yine o şeylerden şöyle ya da böyle etkilendiğini fark edersiniz.
Bir kez daha soruyorum, ölüm nedir? Bu Spinoza'nın kaçınılmaz anlamında zorunlu dediği bir olgudur: Karakteristik bağıntılarımdan biri altında bana ait olan uzamlı parçaların bana ait olmayı bırakıp, başka cisimleri karakterize eden bir bağıntı altına girmesidir. Bu varoluş yasasının gereği olarak kaçınılmazdır. Bir öz varoluş koşullarında her zaman daha güçlü bir özle karşılaşacak ve o andan itibaren daha güçlü olan öz bozacaktır.
Franz'ın anlaması durumunda ne olacağını bilmiyordu. Birbirlerine karşı nasılsalar öyle olmaları gerektiğine içten içe inanamadığını, hepsinden çok Franz'ın kendisinin bedenini anladığına bir türlü inanma gücünü gösteremediğini Franz bilse ne olacaktı örneğin? O makbul evlilikleri -Charlotte böyle adlandırıyordu-, doğrudan doğruya Franz'ın Charlotte'nin bedenini hiç anlamamasına dayanıyordu. Franz bu yabancı bölgeye ayak atmıştı kuşkusuz; bu bölgeyi bir baştan bir başa katetmiş, ama çok geçmeden kendisi için en rahat yeri ele geçirerek oraya yerleşmişti.
Alay etme. Benim, günümün en azından on saatini, seninkinden bambaşka, seninkine düşman, senin büyük bir sabırla karşı çıktığın bir düzenin içinde geçirdiğimi biliyorsun. Sen bunu görmezlikten gelsen de ben bu sahtekarlığa gelemem artık. Bunlarla olan bağlarımı koparmadıkça, seninle olan ilişkim eksik kalacak, yeterli bütünlüğu kazanamayacak benim gözümde. İkiyüzlü olmak istemiyorum. Artık yalan istemiyorum.Ağlamıştı istemeden. Ali, yavaşça okşamıştı başını. Sade, durgun bir sesle, "Sizler nasıl da acelecisiniz," demişti. "Bir şeyi kavramak, istemek, hemen onun olması demek değildir, anlıyor musun? Böylesi güçlü bağlar bir çarşamba günü kopmaz bacı, bunu isteyip de, daha gerçekleştiremiyorsan, henüz günü gelmediğindendir.
Ama Olcay'ın Ali'nin dışında, Ali'ye düşman bir çember içinde geçirdiği saatler ne olacaktı? Bu çember içinde yaşayan bir parçası vardı Olcay'ın, yani Ali'ye düşman, Ali'ye yabancı bir parçası. Ali'den ayrılıp evine döndüğü zamanlar, bu parça eski alışkanlıklarını, tavrını sürdürüyordu pişkince. Düşmanlığı, yabancılığı sürdürüyordu. Olcay bu düşman yabancı parçayı içinden söküp atmadıkça, bu çember içinde soluk alan, almadan yaşayamayan parçasını ya da çemberi söküp atmadıkça Ali'ye olan sevgisinde bir eksiklik olacağını kavrıyordu yavaş yavaş. Böyle sürdürülen bir ilişkinin uzlaşmaz, eksik bir yama olacağını düşünüyor, giderek bu uzlaşmazlığın büyümesinden korkuyordu.
Reklam
Bir duygu nedir? Spinoza der ki bu duygulanışın kuşattığı bir şeydir. Duygulanış bir duyguyu kuşatır. Hatırlayacaksınız, kesin bir şekilde söylemek gerekirse duygulanış bir şeyin imgesinin benim üzerimdeki anlık etkisidir. Mesela algılar duygulanıştır. Eylemimin bağlantılı olduğu şeylerin imgesi bir duygulanıştır. Duygulanış bunların hepsini kuşatır. Bunlar Spinoza'nın sürekli olarak kullandığı kelimelerdir. Kuşatma: Bunu hakikaten maddi metafor gibi ele almak gerekir, yani duygulanışın kendi içinde bir duygu vardır. Duygu ile duygulanış arasında bir doğa farkı vardır. Duygu duygulanışa bağımlı bir şey değildir duygulanış tarafından kuşatılmıştır, ama başka bir şeydir.
Spinoza sık sık özden bahseder, ama onun için öz hiçbir zaman insanın özü değildir. Öz her zaman tekil bir belirlenimdir. Şunun belirlenimi vardır, bunun belirlenimi vardır, ama insanın özü diye bir şey yoktur. Hatta insanın özü gibi genel özlerin veya soyut özlerin bulanık fikirler olduğunu bizzat kendisi söyleyecektir. Etik'te genel fikirler bulunmaz. Siz, bu, şu, o, yani tekiller vardır. Öz kelimesi anlam değişikliğiyle karşı karşıyadır. Spinoza özden bahsettiğinde ilgilendiği şey öz değil, varoluş ve varolandır. Başka terimlerle söylersek, varlıkla rabıtası öz düzeyinde değil de, sadece varoluş düzeyinde kurulabilen şeydir.
813 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.