Araya başka şeylerin girmesinden pek okuyamadım ama Sherlock Holmes a ait bütün kitapları okumayı görev edindim resmen. Bu da güzel bir Sherlock Holmes kitabıydı. Zaten içinde Sherlock olan herhangi bir kitaba olumsuz yorum bile girilemez. O zaman sıradakiyle devam.
Sherlock'un zekasına ne desem az gelir. Zaten ne söyleyebilirim ki? Olayları o kadar ustaca çözüyor ki söylenecek pek bir şey yok. Şimdi diğer Sherlock kitapları beni bekler.
İlk kitabı altı günde bitirirken bu kitabı üç günde bitirdim. Bunun en büyük etkeni ilkinden çok daha iyi olmasıydı. Hem anlatım olarak daha iyiydi ve daha heyecanlıydı. Türk bir yazarın yazdığı fantastik bir serinin bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Hatta ilk kitabı bitirdikten sonra beklentim yüksekti ama seri kendisini bozacak mı diye beklemedim dersem yalan olur. Ama gerçekten iyiydi.
İlk kitapta Mosra bölümleri daha fazlayken bu kitapta Volna bölümleri daha fazla. İlk 150 sayfada Çağatay'ın olmadığı zamanlar Gondva'da neler yaşandığını gördük. Hem de daha yüzüncü sayfaların başında öyle büyük şoklar yaşadım ki yazar buradan güzel ters köşeler yapmış.
Çağatay'ın soyunun nereden geldiğini öğrendik. Ve Erebra'nın ne olduğu hâlâ bir gizem.
Cenker ise intikam hırsıyla kendini ayakta tutmaya çalışırken psikolojik olarak daha kötüye gitmeye başlıyor ama kitabın sonlarına doğru bunu üstünden atıyor. Cenker'in ilk kitapta gördüğü ve bu kitapta da devam ettiği rüyaların neden olduğu da ucundan verildi. Büyücüler her yerde.
Son bölümde ise daha fazla soru işaretleri ortaya çıktı ve ilk iki kitaptaki en iyi bölümdü. Hem de ortaya yeni bir ırk daha çıktı. Yezra ırkı. Tabii sadece isim olarak. Bu ırka ait kimseyi görmedik.
Kısaca ilk kitaba göre daha iyiydi. Tek olumsuz yanı kitapta Alkar'ın olmamasıydı.
Türk bir yazardan çıkmış fantastik bir kitap serisinin ilk ayağı. Kitabın olumsuz bence tek yönü var. O da kapak fantastik bir kitaba göre yeterli değil. (İkinci kitabın kapağı buna göre daha güzel.)
Kitap bence biraz daha uzun olmalıydı. Son elli altmış sayfası gerçekten heyecanlıydı ve daha fazlasını istemedim değil. Özellikle son bölüm o kadar
Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.
Dün elantris incelemesi yapınca yazarın diğer kitabından devam edeyim dedim. Aslında Kitabı yaklaşık bir yıl önce okumuştum. İnceleme girmek için hatırlama amaçlı coppermind da gezindim biraz.
Brandon Sanderson'ın diğer kitaplarıyla karşılaştırınca burada aşmış olduğunu görüyoruz. Belki de cosmere evreninin en iyi kitabı olabilir. Bazılarını daha okuma fırsatım olmadı maalesef.
İncelemeye karakter üzerinden gitmek istediğim için bundan sonrası spoiler olacak.
Birçok okur Shallan'ı beğenmemiş ama en ilgi çekici bölümler onun diyebilirim. Özellikle Jasnah'ın zekasını ve Shallan'ın ilk Shadesmar yolculuğunda kendini kesmesi (burada ruh mu döküyordu hatırlayamadığım için tam emin değilim.)
Kaladin'in kardeşini kaybetmesi üzerine başka bir genç adam da kardeşini görüp onu korumaya çalışması gerçekten güzeldi. Ama Kaladin'in hikayesinin biraz uzadığını söyleyebilirim. Kölelerle arkadaş olmaya çalıştığı kısımların biraz uzadığını düşünüyorum. Tek sıkıldığım yerler bu kısımlardı.
Dalinar ise kesinlikle kitaptaki en özgün karakter olabilir. Kardeşinin yokluğu onu çok yaralamış gibi duruyor ama diğer kitapları okumadığım için bilmiyorum. Bir de Sadeas'ın ihaneti var ki tahmin etmek epey zordu hem de ikisinin anlaşmaya başladıklarını görünce böyle bir ihtimal vermemiştim.
Serideki en sevdiğim karakter ise Szeth. İnsanları öldürürken ağlayan bir karaktere sahip ve karakter gelişimi en çok değişecek o gibi duruyor. Kaladin ile birlikte.
Kısaca kitap gerçekten güzel ama bir yüz sayfa daha kısa olsa daha iyi olabilirmiş tek negatif tarafı bu kendim açımdan.
Brandon Sanderson'ın yayımladığı ilk kitap ve diğer kitaplarına göre daha sade bir anlatımı var. Savaşkıran ile birlikte cosmere evrenine giriş için en ideal bir kitap olabilir.