Dönüp geriye baktığınız zaman ne hissediyorsunuz? Bir kırgınlık mı, pişmanlık mı yoksa yaşayamadığınız şeyler mi? Ben geri dönüp çok baktım. Derinlere çok indim ve şu an daha iyi anlıyorum ki benim hissettiğim kocaman bir yaşanamazlıkmış. Çok üzülüyorum o çocuğa, yaşayamadığı her şeye.. Ben kendime çok üzülüyorum kısacası. O çocuğun da hakkı vardı bir şeyleri yaşamaya.. Şimdi ne zaman mutlu, gülen bir çocuk görsem kıskanırım. Hiçbir çocukla oyun oynamam veya oturup saçlarını sevmem. Çünkü benim içimde bunları yapacak bir çocuk kalmadı.Bu bendim kısacası.. Çocukluğa hasret kalmış bir çocuk.
Mine bu kitabın serisinde daha çok yıkıldı. Nereye kaçsa geçmişi peşini bırakmadı. Vücudundaki morluklara rengarenk acılar dedi, onlarla yaşamaya, mutlu olmaya çalıştı. O da içimizden bazıları gibiydi. Mine'de hiçbir zaman çocukluğunu yaşayamadı. Hiçbir zaman saçlarını sevecek biri olmadı, elinden tutup kırlarda dolaştırabileceği bir annesi veya babası olmadı. Hayatın acımasız yüzüyle o küçük yaşta,kendi başına savaştı. Sonra büyüdü o çocuk. Kendi ayakları üstünde durmaya çalıştı. Ama şu vardı ki o çocuk duygunun, hissetmenin ne demek olduğunu bilmiyordu.Tek amacı hayatta dimdik ve güçlü durmaktı.. Sonra hayat ona gülümsedi ve bir şans gönderdi. O şans ona sevginin, aşkın ve en önemlisi çocuğun ne demek olduğunu öğretti. O küçük kız kurtuldu..