Evet arkadaş, birleşelim artık, diye bağırdı... Biliyor musun, hak yolunda her şeyi, içkiyi de, kızları da gözden çıkarırım ben. Tek bir aşk vardır benim gönlümde: Şu kentsoylu kerataları günün birinde yeryüzünden temizleme umudu!
Ekonomistlerce ve kamusal tartışmalarda gelir eşitsizlikleri konusunda sıkça kullanılan istatistiki ölçütler - Gini Endeksi - birbirinden çok farklı şeyleri, özellikle de emek ve sermaye eşitsizliklerini birbirine karıştırarak kullanan bileşimli endekslerdir. Bu nedenle farklı mekanizmaları ve çok sayıdaki eşitsizlik boyutunu birbirinden ayırmak da imkansız hale gelir.
Tarihin keskin dönemeçlerinde birden parıldayan ışık loşluk içindeki tarihsel kişileri, onların kişiliklerinde ise o anın gereksindiği büyük ve güçlü akımları aydınlatır. Sinemada tarihsel anın çok özel koşullarıyla sanat ekiminin ortaya çıkışı arasındaki o büyüleyici buluşma ve derin nedensellik bağı kendisini belki de hiçbir zaman Sovyet Devrimi ile devrimci Rus sineması ve Savaş ertesi İtalya'sı ile Yeni-Gerçekçilik (Neo-realismo) arasındaki ilişki kadar
açık olarak duyurmamıştır.
Hükümet vatandaşın haklarını ihlal ederse, halkın isyanı meşru olur, bu durumun ortaya çıkmasıyla halk isyanı en vazgeçilmez görev ve en kutsal haktır.
Turgut da ilginçtir bak! Mehmet Sönmez benim İşçi Partisi'nden arkadaşımdı ve 12 Mart'tan sonra THKP-C 'de ilişki içinde olduğum kişi oydu. Mehmet'le konuşuyorduk; örgüttü, hücreydi, yeraltı direnişiydi falan. . . "Bunun mesela bir şiiri olsa, elden ele dolaştırsak" dedik. Ben Turgut'la randevulaştım ve ona bunu söyleyecek oldum."Örgüt nerede?" diye yapıştı yakama. Ben de "Madem gizli bir iş yapıyorum, bunu ona söyleyemem" diye düşündüm. Konuşmayınca ben, bizimki fena halde sinirlendi, "Örgütü benden nasıl gizlersin ! "diye. . . Bir ara gitti, tabancasıyla geldi. "Bu benim beylik tabancamdır' dedi, "banka falan da soyacaksanız, ne idüğü belirsiz adamlarla bunu yapacağınıza benimle yapın. Nasılsa kimse benden şüphelenmez. . ."
Ne var ki Uyar'ın şiiri "hatırlamaya" başlı başına bir değer atfeden bir şiir değildi. Hatırlama, geçmişe gitme, ancak geleceğe açılmayla birlikte anlam taşımıştı Uyar için, o da sadece şiirin "Mesiyanik" bir devrimcilik anlayışını üstlendiği 1 965-75 döneminde. Yani geçmiş, ancak gelecekle döllendiğinde kurucu bir değer taşıyabilirdi. Gelecek kaybedildiğinde geçmişin de pek bir önemi kalmıyor, hatta rahatsız edici bir yüke, ödenemeyecek bir borca dönüşüyordu.
Turgut Uyar'ın şiirinin gürültüyü, başka sesi içerme yeteneği vardır. Kutsallığı mı yoktu, fazla mı estetik değildi, ama sokaktan gelen ses onu bozmuyordu.
Benim için iktidar kategorisinde hem şiddet içeren tahakküm ilişkileri hem de şiddet kullanmayan yönetim teknikleri yer alır. Tahakküm, bir iktidarın iktidarını uygulaması için en güvenilir araç değildir. Yalnızca tahakkümü kullanan bir iktidar, krizdeki bir iktidar demektir.
Günümüzün en önemli felsefi ve toplumsal sorunu, bireyi devletten kurtarmaya çalışmak değil, kendimizi devletle ilintili olan bireyselleşmeden kurtarmaktır.
Her şeyi bilemeyiz; her şeyi bilmek özgürlükten değil, ancak özgür olmamaktan yola çıkınca mümkün olur. Her şey ancak ayrımların, dışlamaların, adaletsizliklerin zalimliği gibi bir zeminde bilinebilir.
Yunan-Roma edebiyatında arzu ile haz arasında neredeyse hiçbir ayrım yapmadıklarını görürsünüz. O dönemde arzu ve haz sanki birbirinden ayrılması imkansız bir oluşumdur. Sanıyorum biz, arzu probleminin haz probleminden çok daha önemli olduğu bir medeniyetiz, belki de tek medeniyet.