Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Fatih Gerçel

Gerçekliğimizle ilgili sorular yeni değildir. Bundan iki bin üç yüz yıl kadar önce Çinli filozof Chuang Tzu, rüyasında bir kelebek olduğunu görmüş ve uyandıktan sonra şu soru üzerinde düşünmüştü: Chuang Tzu kimliğimle, kendimi rüyamda bir kelebek olarak mı görmüş olduğumu, yoksa aslında şu anki kelebek kimliğimle kendimi rüyamda Chuang Tzu adlı bir adam olarak mı görmekte olduğumu nasıl ayırt edebilirim? Fransız filozof René Descartes ise aynı problemin farklı bir biçimi üzerinde kafa yormuştu. Onun merak ettiği şey de, yaşamakta olduğumuz şeyin gerçek gerçeklik olduğunu nasıl bilebileceğimizdi. Soruya açıklık kazandırmak amacıyla bir düşünce deneyi kurguladı: Kavanoz içinde duran bir beyin olmadığım ne malum? Belki de birileri o beyni öyle bir uyarıyor ki, benim burada olduğuma, yere bastığıma, şu insanları gördüğüme ve şu sesleri işittiğime inanmamı sağlıyor. Descartes, bunu bilmenin bir yolu olmayabileceği sonucunu çıkardıysa da, farkına vardığı bir şey daha vardı: Bütün bunları anlamaya çalışan bir ben var merkezde. Kavanozun içindeki bir beyin olsam da olmasam da, bu problem üzerinde fikir yormaktayım. Bunun hakkında düşünüyorum; öyleyse varım.
Reklam
İnsanlarla yaptığınız günlük konuşmalardan kültür birikiminize kadar, yaşamınız boyunca kazandığınız bütün deneyimler, beyninizdeki mikroskobik ayrıntıları biçimlendirir. Nöral açıdan bakıldığında kim olduğunuz, nerede bulunmuş ve neler yapmış olduğunuza bağlıdır. Beyniniz yorulmak bilmeden biçim değiştirir ve sahip olduğu devreler sistemini sürekli olarak yeniden kurar. Deneyimleriniz benzersiz olduğundan, beyninizdeki nöral ağların içerdiği geniş ve ayrıntılı örüntüler de benzersizdir. Beyniniz yaşamınız boyunca değişmeye devam edeceğinden, kimliğiniz de aslında yer değiştiren bir hedeften farksızdır; nihai varış noktası yoktur.
Freud'un bu yaklaşımı Sufilerin "Öğrenme, dinle" deyişinin farklı bir versiyonudur. Eğer istemli olarak ilgimizi konsantre edersek, keşfedeceğimiz tek şey kendi beklentilerimiz, varsayımlarımız, önkabullerimiz ve eğilimlerimiz olur; bunlar zaten bildiğimiz şeylerdir. Bilgimiz dediğimiz şey bütünüyle varsayımlardan, önkabullerden ve tercihlerden oluşur. Freud iki reçete önerir: İstemli konsantrasyonu ve ilgiyi askıya alın ve anlamın ortaya çıkmasının zaman almasına izin verin. Yani hemen yargılara varmayın veya varsayımlarınızdan başka bir şey bildiğinizi düşünmeyin. Belli bir tip ilgisizlik doğru tip ilgililiğe götürür.
Sayfa 100Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Johnson, ilgimiz dağıldığında zamanın sıkıcılığının hem baskısı hem de etkisi altına girdiğimizi söyler. Kendimizi dikkat dağıtıcılarla oyalamaya çalıştığımızda -kendimizi meşgul etmeye çalıştığımızda- sıkılırız. İlgi bizi besler; dikkat dağınıklığı ise bizi tüketir. İlgi zamana değerini geri kazandırır. Zamanı, yaşamaya ve geçirmeye değer hale getirir. İyi ilgi iyi yaşam getirir.
"Niçin utanç vericiler?" diye sordum. “Çünkü bu ilişkilerde sevgi yok ve neşe de yok. Bir elektrik fişini çalışmayan bir prize takmak gibi. Dokunma var ama temas yok. Işık da yok."
Reklam
Dikkatle ilişkili çevremiz, öğrencileri edebiyatın, sanatın veya felsefenin değerini kavrayabilecek bir etkileşim için gerekli özelliklerle donatmamıştır; ayrıca kendini adayarak ilgi gösterme, sabredebilme ve yorum zenginliği katabilme gibi alışkanlıkları da vermemiştir; yaşamın daha tehlikeli geçitlerinde ilerlemek adına başkalarının yoldaşlığını ve aydınlatıcılığını bulmaya açık hale de getirememiştir... Dikkat alışkanlıklanmızı bozan şey sadece reklamların kendisi değil, aynı zamanda reklam paralarını kazanmak için şiddetli rekabette hayatta kalan iletişimsel formlardır.
Sayfa 20 - İletişimsel formlar: Sosyal medya platformlarıKitabı okudu
Bize tam veya mutlak tatmin vaat eden herhangi birine veya herhangi bir şeye karşı son derece dikkatli olmalıyız. Bu sadece öfke, şiddet veya hayal kırıklığı getirebilecek bir vaattir. Başka bir deyişle psikanaliz, yalnızca kurtuluş kültürlerini eleştirebilir ve onlara karşı bir panzehir olabilir. Tam tatmin sadece tanrılar, hükümdarlar veya tiranlar ya da daha yıkıcı hırslarımızı taşımak ve kapsamak için yarattığımız figürler içindir.
Dönüşen kişi her zaman lanetlidir, aslında hem dönüşüm sonucunda uzaklaştığı hem de dönüştüğü varsayılan şey tarafından yönlendirilmektedir (Freud'un anlatımına göre, dönüşüm birçok yönden arzunun rafine edilmesiydi). Elbette, eğer bir şeye dönüştürülebilirseniz, dönüştürülmüş gibi de davranabilirsiniz (bu aslında Freud'un histeriklerinin yaptığı şeydi; histerik her zaman oyunculuk yapmakla suçlanırdı; nihayetinde de oyunculuk yapardı veya yapmazdı ama gerçekten acı çekerdi.)
İnsanlık kusursuz değilken farklı görüşlerin olması yararlı olduğu için, yaşamda farklı deneyimlerin de olması gerekir; başkalarını incitmeden, karakter çeşitlerine özgür alan bırakılmalıdır ve farklı yaşam tarzlarının değeri, biri onları denemeyi uygun bulduğunda, pratikte de kanıtlanabilmelidir.
Sayfa 24 - John Stuart MillKitabı okudu
Acı çekmek ben ile ben ideali, olduğumu düşündüğüm kişiyle olmak istediğim kişi arasındaki mesafenin sonucudur.
Sayfa 121 - Joseph SandlerKitabı okudu
Reklam
Yazmak bir terapi çeşididir; bazen yazmayan, beste veya resim yapmayan insanların, insanlık durumunun özündeki delilik, melankoli, korku ve panikten nasıl kaçınabildiklerini aklım almıyor. Auden şöyle der: "İnsanın yiyeceğe ve derin bir uykuya olduğu kadar kaçışa da ihtiyacı vardır."
Sayfa 109Kitabı okudu
Ne zaman bir şeyden kaçsak başka bir şeye doğru koşarız. Örneğin herhangi bir metin ve hatta (psikanaliz gibi) herhangi bir kuram için şöyle sorulabilir: Sizi neyden kurtarıyor? Yalnızca hangi inançtan veya sadakatten değil, hangi haletiruhiyeden kurtarıyor? Bu kitaptan ne çıkarıyorsunuz değil, bu kitap sizi neyin içinden çekip çıkarıyor? Okumak -kelimenin en iyi anlamıyla- bir tür kaçınmacılıksa, o zaman insan okuyarak neyden uzaklaşmak istediğini keşfedebilir demektir.
Sayfa 110Kitabı okudu
Muhtemelen kitaplar yalnızca çocukluk döneminde hayatımızda derin bir iz bırakır. Hayatımızın ilerleyen yıllarında okuduklarımızı beğenir, eğlenceli bulur, onlar vasıtasıyla bazı görüşlerimizi değiştirebiliriz, ama daha ziyade zaten düşündüğümüz şeylerin teyidini görürüz kitaplarda... Fakat çocuklukta tüm kitaplar bize geleceği anlatan kehanetlerle doludur ve kartlara bakıp uzun bir yolculuk veya boğulma yoluyla ölüm gören bir falcı gibi, gelecekte olacakları etkilerler. Sanırım kitapların geçmişte bizi heyecanlandırmaları bundan kaynaklanıyor.
Sayfa 102Kitabı okudu
"Ölmeyi öğrenen, kölelikten kurtulur." Ölümü anlamayı ve anlamını kabul etmeyi öğrenmezsek, belki de hayatlarımızı, hayatın kısalığını idrak etmeden, önemsiz şeylerle harcarız. Bu da bizi tesadüfi, anlık dürtülere köle ederek, hayatı daha evrensel bir yerden değerlendirmemizi engeller.
Sayfa 134Kitabı okudu
Stoacılar için "iffet" cinsel törelerle ilişkili değildir (insanların "iffetli bir kadın" gibi modası geçmiş terimlerle ağız dalaşı yaptığı bugünün aksine). O zaman kastedilen, daha ziyade insanların kendi doğalarıyla sulh halinde yaşamalarını sağlayan meziyetlerdir. Bu anlamıyla bu kavram, yaşayan tüm varlıklara uygulanabilir. Bıçağın meziyeti, kesmesidir. İyi kesen bir bıçak, iyi bir bıçaktır. ...Aynı şekilde, doğanıza uygun davrandığınız sürece, siz iyi bir insansınızdır. Peki ama doğanız nedir? Burada Stoacılar, Platonlu Aristoteles'in yolundan giderek, Adem evladının işlevinin aklını kullanmak olduğuna kanaat getirmiştir.
Sayfa 128Kitabı okudu
217 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.