“Keyfini bozma bayım;
Şenliklerimiz burada bitti.
Gördüğün oyunculara gelince
Sana dediğim gibi, onlar birer ruhtu ve
Hepsi eriyip havaya karıştı, o incecik havaya.”
Her zaman dürüst biri olduğunu, bununla da gururlandığını biliyorum. Ama kendine tek bir soru sor:İnsan niye gerçegi söylemek zorunda? Bizi böyle yapmaya
zorlayan ne? Sonra içtenligi niçin bir erdem olarak görmemiz gerekiyor? Farz et ki, bir balık olduğunu, bizim
hepimizin de balik olduğunu ileri süren bir deliyle karşılaştın Onunla tartışır mısın? Ona yüzgeçlerin olmadığını göstermek için Önünde soyunur musun? Yüzüne karşı ne düşündüğünü söyler misin? Hadi, söyle bana!"
Ağabeyi susuyordu; Edward sözlerini şöyle sürdürdü: "Ona yalnızca gerçeği, onun hakkında gerçekten düşündüklerini söylersen, bu bir deliyle ciddi bir tartışmaya girmeye razı olman ve senin de deli olduğun anlamına gelir. Çevremizdeki insanlar konusunda da aynı şey söz konusu. Gerçeği onların yüzüne karşı söylemekte ısrar edersen, onlanı ciddiye alıyorsun demektir. Bu kadar
Önemsiz bir seyi ciddiye almak ise insanın tüm ciddiyetini kaybetmesi demek. Ben, delileri ciddiye almamak ve
kendim de delirmemek için yalan söylemek zorundayım.
Ormana gittim, çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Derinlemesine yaşamak ve hayatın iliğini emmek istiyordum! Yaşamdan olmayan her şeyi bozguna uğratmak. Öldüğümde aslında hiç yaşamamış olduğumu fark etmemek.