Uzun zamandır okuduğum kitapları seçerken titiz davrandığım için yarım bıraktığım kitap pek olmuyordu. Hayat boyu edinilmiş tecrübelerden ders çıkarmaya çalıştığım için söyleşi kitaplarını okumaktan ayrıca keyif alırım. Özellikle Ahmet Arslan ve Doğan Cüceloğlu söyleşileri çok hoşuma gitmişti. Oktay Sinanoğlu’nu da nevi şahsına münhasır renkli bir
Tarihin sayfalarında, hemen her topluluğun bir ötekini inşa ederek kendi ideallerini veya cennetini dayatmaya çalıştığını ve böylelikle başkaları için bir cehennem yarattığını gözlemleyebiliriz. (Bknz. #59514380) Bu bağlamda kitapta, kölelik kurumunun nasıl sürdürülebildiğine dair iki temel açıklama ve sorun
Sosyal konuları genelde akademinin içinden veya bir elit çevrenin dilinden okumaya alışkın olduğumuz için, kendisi de uzun süre dok işçiliği (longshoreman) yaptığından mütevellit fikirlerinin önemli olacağını düşünerek ilgimi çekmişti yazar. 1951 yılında yayınladığı bu kitabı, modern çağın kitle hareketlerini ve bu hareketlerin ardındaki
Mardin'e göre, "ideoloji" kavramı Batı Avrupa'nın fikir tarihinde, başlangıçta günümüzdeki anlamından tamamen farklı bir şekilde doğmuştur. En başında bu kavram "doğru düşünme" bilimi olarak tanımlanmıştı. Mardin, ideolojinin ilk olarak insan zihninde fikirlerin nesnel olarak incelenmesinin ve dolayısıyla
