Gizem

Gizem
@Giizemozcan
711 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
“Dinleyin şu cümleyi: ‘Gerçekte çekilen acılardan gurur duymak gerekir, her acı bize yüksek bir aşamada bulunduğumuzu anımsatır.’ Ne ilginç, değil mi! Nietzsche’den seksen yıl önce söylenmiş! Ama benim size göstereceğim cümle bu değil, bekleyin bir dakika - işte buldum. Okuyorum: ‘İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez.’ Ne anlamlı bir söz, değil mi? Yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.”
Reklam
230 syf.
·
Puan vermedi
Filmlerle Sosyoloji
Filmlerle SosyolojiCarsten Bagge Laustsen
8.4/10 · 240 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gizem
Bir kitabı okumayı düşünüyor
Lacan'da Aşk
Lacan'da AşkBruce Fink
8.4/10 · 167 okunma
Reklam
“Kalabalıkların ortasında saklanmak bazen kuytularda saklanmaktan daha güvenlidir.”
Sayfa 145Kitabı okudu
At elinden o kâğıdı kalemi, hiçbirini yazma, hep mırıldan. Hepsini kaybet, unut gitsin. Fark etmez. Bir kez ağzından çıkmaları hatta sadece aklından geçmeleri bile yeter. Bırak yazma istersen. Onlar ruhundan çıkar, havaya karışırlar, yele tutunurlar, denize düşerler, toza bulanırlar. Sonra da muhakkak biri bulur onları, duyar bir şekil.
“Kimin ben?” “Benden başka herkes.” Bu soruya her seferinde başka bir cevap buluyorum. Ama buluyorum, asla cevapsız kalmıyor soru. Bir sürü şeyim ben. Bazen isimim, bazen şehir. Bazen hayvan, bazen eşya. İsmimin baş harfleri hep başka başka. “Sana ilk ismimi anlatmış mıydım ben Efsun Abla?” Herkesin bir ilk ismi vardır, kendisinin bile bilmediği. Hepimiz o ilk ismimizi bulmak için geliriz bu dünyaya. Ama dünyada gördüklerimize kendimizi kaptırıp ismimizi aradığımızı unuturuz. O yüzden devamlı sorarız birbirimize, “Benim ne işim var burada?” diye. Tanrıyı uydururuz bahane olarak. Bir yaratıcının eğlencesi olduğumuza ikna oluruz. Bizimle eğlenen bir yaratıcının hiddetinden kendi kendimizi korkuturuz. O yüzdendir içine düştüğümüz bu boşluklar, bu kayboluşlar, bu anlam aramaları, bu bulamamalar, bu bunalımlar… “Şairim diyorsun ama maşallah destan yazıyorsun pezevenk!”
Kimin kim olduğuna önem veren bu dünyanın kimseye önem vermemesi üzerine düşünmeye başladığımız anda her şeyin altüst olacağını bildiğimizden olsa gerek, hiçbirimiz gerçekten kim olduğumuzun peşine düşmüyoruz. Sadece hayalî bir tanrının kulu olduğunu sanmak yetiyor insana.
O bulutun gölgesinde durmaksızın hissettiğim biz ve onlar hissi bana şu an iyi geliyor. Bizim bakacak bir saatimiz, gidecek bir işimiz, faturalarını ödemekle yükümlü olduğumuz bir evimiz, başlarına bir şey gelmesinden korktuğumuz bir ailemiz, inandığımız bir tanrımız… yok mu gerçekten? Yok. Benim epeydir yok. Ama bir zamanlar vardı.
Reklam
(Kalbim, kalbim nasıl da acıyor!) Bu acıdan ölmek, Teselli bulmak değil.
Resim