“İnsandan her şeyi alabilirsiniz ama bir şeyi asla alamazsınız, bu bir insanın elinde kalacak son özgürlüktür, belirli şartlar altında nasıl bir tutum takınacağını seçme özgürlüğünü, kişinin kendi yolunu seçme hürriyetini ondan asla alamazsınız.”
Peki ama başkalarına ettiğimiz iyiliği kendimize niçin etmeyelim? Tabiata aykırı gitmek değil mi bu? Çünkü iki yoldan birini tutmak gerek: hoş yaşamak, dünyanın tadını çıkarmak ya iyi bir şeydir ya kötü bir şey. Kötü bir şeyse başkalarına onu sağlamak şöyle dursun, kimde varsa elinden almak, herkesi ondan korumak gerekir. İyi bir şeyse onu hem kendimiz için hem başkaları için isteyebiliriz, istemeliyizde. Niçin başkalarına acıdığımız kadar kendimize de acımayalım? Kardeşlerimize iyilik etme eylemini içimize sokan tabiat niçin kendimize karşı zalim, İnsafsız olmamızı istesin?
Nasıl oluyor da bir eşek kadar bile kafası işlemeyen vicdansız, ahlaksız, budala zenginin biri, sadece birkaç torba altını var diye, akıllı dürüst bir sürü insanı buyruğu altında köle gibi kullanabiliyordu.
Bu Sabah kafam karışıktı. Söylediklerini pek dinlemedim. Dinlemeye değer bulmadığım ve kayıtsız kaldığım sözleri arabanın buz tutmuş camının üzerine düşen soğuk yağmur damlaları gibi süzülüp gittiler.

Ah! Bir hapishanede olmak ne büyük bir alçalma! Burada her şeyi kirleten bir zehir var. Burada her şey, on beş yaşında bir kızın şarkısı bile yozlaşıyor! Burada bulduğunuz bir kuşun kanadında çamur vardır; koparıp kokladığınız güzel bir çiçek iğrenç kokular yayar.