"Edebiyatın gamlı prensesi" olarak anılan Tezer ÖZLÜ'nün kaleminden okuduğum üçüncü kitap bu. Önceki kitaplarda da bu kitapta da düşüncelerini cesurca açıklamış Tezer. Döneme, yaşama, kendinden önceki neslin yaptığı saçmalıklara ve şimdi de kendi yaşadıkları gibi yeni neslin de öyle yaşamasını isteyenlere karşı isyan bayrağını çekmiş. Ona "gamlı prenses" lakabını kim, neden verdi bilmiyorum ama Tezer denilince aklımda tek bir kelime canlanıyor: başkaldırı.
Bu kitapta da bolca olan bir şey. Okunmasını tavsiye ederim.
"Çocukluğumuz üzerine kâbus gibi çöreklenenler, bilinçli yıllarımızı elimizden alamayacaklar. Kendi çaresizlikleri sıkıntıları –bize kendi mutluluklarımızı çok görerek– tepemize atamayacaklar."
"Güzel Türkiye'nin her zaman bir tutukevi olduğunu, tutukevi olarak kalacağını düşündüm. Bizler içinse, yani gerçekten tutuklu, ya da kendi seçmeleriyle tutuklu olmuş olanlar içinse hiçbir yerde kurtuluş olmadığını. Oradaki uzun yaşamımız bitmeyen bir kavga gibi gelmiştir bana. Orada uzun yıllar, neredeyse otuz yıl, hiç huzur bulamadığımı düşündüm. Gürültünün, müziğin, komşu kavgalarının ne kadar acı verici olduğunu, yıllar boyu beni ezdiğini düşündüm. Ben Anadolu'dan Grunewald'a kadar gelmek zorundaymışım meğer sessizliği algılamak için. Ayağımın altında hışırdayan yaprak seslerini duyabilmek için."