Kübra

Kübra
@HKubraa
Aylak.
33 okur puanı
Nisan 2017 tarihinde katıldı
“Geçmiş yabancı bir ülkedir” diyor L.P. Hartley. “Orada her şey farklı yapılır” diye devam ediyor.
Reklam
Kurt Vonnegut bu konuda da tabii ki nokta atışı bir şey söylüyor. İlişkilerde ayarlanması gereken doğru mesafeyi şöyle özetliyor: “Lütfen daha az sevgi ve biraz daha fazla saygı.” Sevginin ne olduğu herkes için bu kadar farklıyken, saygıdan daha tutunulur bir dal olduğunu hiç sanmıyorum, herkesi ömür boyu saygıya davet ediyorum Osman.
Bir de şey hikâyesi var hani, İran şahı mı Hint imparatoru mu ne işte, Asya’da bir yerlerde biri sadrazamına demiş ki, “Bana kederli olduğumda sevineceğim, sevinçli olduğumda kederleneceğim bir cümle yaz.” Sadrazam da şey yazmış işte: “Bu vakit geçip gidecek.” Bu kıssayı ne zaman hatırlasam gerçekliği karşısında dehşete kapılıyorum.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Güçlü olmakla dayanıklı olmak arasında dağlar kadar fark var bence. Güçlü olup meydanlarda savaşanlardan çok bir köşede sinsi sinsi dayananlar hayatta kalıyor, dikkatini çekti mi hiç?
Şu hayatta öğrendiğim iki şey var: Birincisi, taşınırken koli bandıyla makasın yerini asla unutmayacaksın. İkincisi, sermayeyi eşşeğe bağlamayacaksın. İnsan, şahsi hayatının sürdürebilirlikle ilgili olan kısmını değişken, kendinden bağımsız olarak hareket eden fani bir şeye bağlarsa ayvayı yiyor gerçekten de. Tutunacak bir şey arayan herkese kendilerine tutunmalarını tavsiye ediyorum. Biliyorum onun da sağı solu belli olmuyor ama yine de elimizdeki seçenekler arasında en iyisi bu, hem bakma eğlenceli de.
Reklam
Bir gün gerçekleşirse üstesinden nasıl geleceğini öngöremediğin, yıllarca düşünsen de bulamadığın, bulamadığın için olmasından deliler gibi korktuğun bir şey gerçekleşince bildiğin her şey hem yerinden oynamış, hem de yerine yerleşmiş gibi oluyor.
Hiç gelmeyen hevesi.
Bizim bir Firdevs Teyze vardı. Uzun yıllar önce, kendisini ziyarete gelen kızı ve torununu, korkunç bir tren kazasında kaybetmişti. Bu durumu asla kabullenemedi. Yaşadığı süre boyunca, her gün ama her gün, tren yoluna gidip, bir daha hiç gelmeyecek olan o treni bekledi. Bana kalırsa beklemek dünyadaki en acımasız şey. İnsan beklerken asla tam olarak yaşayamıyor Osman. Bense şimdilerde, yeniden hayata karışmak için bir heves bekliyorum.
Büyük hayallerle çok zaman kaybettik, artık basit şeylerin zamanıdır Osman.
Neler olacağını bilmemek insanı nasıl da çaresiz bırakıyor değil mi? Bazen geleceğe bakıp korkudan ölecekmiş gibi hissediyor musun sen de? Sabahattin Ali’nin, Kürk Mantolu Madonna kitabının daha ilk sayfasında şöyle diyor: “Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.” Çoğumuz, dövüşmek isteyip istemediğimiz sorulmadan o kuyulara çoktan itildik.
Olduğunu sandığı kişiye tutunup asla sınırlarının dışına çıkamayan insanlar için üzülüyorum artık. “Ben şöyle biriyim, ben böyle biriyim” diye boyuna konuşmalarına da tahammül edemiyorum. Hiç sınanmadıkları durumlarla ilgili kesin bir biçimde “Ben olsam şöyle yapardım” dediklerindeyse artık anlattıklarını hiç ciddiye alamıyorum. Hayat yeri gelince insanın ağzını burnunu öyle bir yamultur ki, feleğini şaşarsın. İnsan söyledikleri değil, yaptıklarıdır Osman.
Reklam
Boğulan balıklar varmış, bunu duymuş muydun? Tamamen suyun altında yaşamaya göre dizayn edilmiş olmalarına rağmen bir şekilde nefessiz kalıp ölüyorlarmış. Bence etraflarındaki balıkların hayvanlıklarına daha fazla dayanamadıkları için... Diğer balıklar sadece nereye geldiğinle ilgileniyor, oraya nereden geldiğine kimse bakmıyor. Birileri için üç kulaçlık yolları kat edebilmek adına solungaçların şişene kadar yüzmüş olsan da okyanus için bu hiçbir şey ifade etmiyor. Zor demiyorsun, kolay sanıyorlar Osman.
Artık günümün tamamını kendime belli bir mesafede durarak geçiriyorum. Sanki hayatımı bir başkası yaşıyor da ben kuş gibi ensesine tünemiş onu izliyorum. Başına gelenlerle ilgilenmiyor, o çabalarken ben kanatlarımın arasındaki bitleri ayıklıyorum Osman.
Son zamanlarda her cepheden öyle kötü bombalandım ki, bir ara kurşunlar üstünde sek sek sekip gölgesinden hızlı silah çeken Red Kit gibi takılıyordum görsen. Kurşunlar yorucuydu ama Red Kit olmak çok eğlenceliydi, ben bundan sonra yalnız kovboyum Osman.
Döllenme meselesinde en güçlü sperm yumurtaya kavuşur şeklinde bence doğru olmayan bir inanış var. Ben babamın en güçlü spermi olduğumu asla düşünmüyorum. Kesin önümdeki çok daha güçlü kardeşlerimin başlarına hiç beklenmedik aksilikler geldi ve ben mecburiyetten oluştum. Büyük bir talihsizlik sonucu dünyaya geldim yani. Bu tongaya nasıl düştüm hayret ediyorum, hiç bilmiyorum Osman.
Soyulacaklarını hisseden bazı çakal tüccarlar, hırsızlar gelmeden evvel servetlerini yol üstünde, sonradan bulabilecekleri bir yere gömerlermiş.Nereye?Çoğunlukla gözlerine kestirdikleri bir taşın dibine.Çünkü taş ebedidir, değişmeyen ve durağan yaşamın simgesidir.Yıllar yıllar geçse bile, çok büyük bir aksilik olmadığı sürece o taş yerinde durur, hep aynı yerde durur.Yanlarından nice yaşam geçip gider, ama taş hep durur.Artık taşlara daha dikkatli bakıyorum.Birinin dibinde hazine bulsam kafam amma rahatlar diyorum.Şimdiye kadar bize hep “parayla saadet olmaz” dediler ama bunu yaşayarak öğrenmek istiyorum, hiç bilmiyorum Osman.
Resim