İslam sığ bir sezgi dini midir? Değil ise akılcılığa nasıl bakar? Felsefenin kendi içinde çelişkileri nelerdir? Felsefenin bahsettiği gibi akıl gerçekten sağlam bir dayanak mıdır? Yoksa zaafları bulunan çürük bir tahta mıdır?
Eser, felsefenin çoğunluğa göre anlaşılmaz bulunan dilinin aksine, bu soruları oldukça sade ve ikna edici bir dille yanıtlar. Felsefeye ilgi duymayan biri dahi rahatlıkla okuyabilecek, felsefenin temellerini İslami bakışla kolayca kavrayabilecektir.
İçeriğe dair birkaç kelam:
Felsefe gerçekçiliğe ve akla dayalıdır. Akıl ise sınırlı bir idrak kudretine sahiptir. Aklın bu sınırından dolayı İslam; dayanak olarak tek başına aklı yetersiz bulur, aklın yanında nakle (Kur'an ve Sünnet'e) de ihtiyaç bulunduğunu ifade eder. Bu bakımdan şüphesizdir ki İslam, felsefenin dar açılı kısır dünyasını da kapsayan geniş bir ufka sahiptir.
Ve eserin özetleyicisi olarak gördüğüm bir hadis-i şerifi de dikkatlerinize sunuyorum:
"Allah'ın ilmi yanında senin, benim ve bütün mahlukâtın ilmi, şu kuşun denizden aldığı su kadardır." (Buhari, Tefsir 18/2-4)
Öyleyse ey akıl sahipleri, bizim okyanustan alacağımız su da ancak kabımız kadar olacaktır!