İbni Hazm

ÇOCUKLUĞUM ŞİİRİ
کودکی هایم اتاقی ساده بود/ قصه ای دور اجاقی ساده بود   شب که میشد نقشها جان میگرفت/ روی سقف ما که طاقی ساده بود   میشدم پروانه خوابم می پرید/ خوابهایم اتفاقی ساده بود   زندگی دستی پر از پوجی نبود/ باری ما جفت و طاقی ساده بود   قهر میکردم به شوق آشتی/ عشقهایم اشتیاقی ساده بود   ساده بودن عادتی مشکل نبود/ سختی نان بود و باقی ساده بود
Reklam
Mutfakta evyenin tam karşısındaki tül perdesi hiç açılmayan, camına sineklerin üşüştüğü, bahçemize, bahçemizdeki ceviz ağacına, sonra çitlere, çitlerin ötesindeki çayırlara, sonra tepelere, sonra göğe doğru uzanan küçük, ama işte böyle yerden göğe açılan mutlu pencereden, açılmak yerden göğe, beni mutlu, küçük ama yine de mutlu ederdi. Küçük, ama mutlu yerden göğe açılan bu pencerenin önünde uzun uzun bulaşık yıkamak beni mutlu ederdi, küçüktü, ama mutluluktu işte, çayırların gerçeği, gögün hayalleri arasında salınıp dururdum.
Medeniyet hastanesi ortopedi bölümü, eski ve karanlık koridoru, 6'şar kişilik odaları ile 2013 temmuz ayında tanıştık. Pansuman odasında bacağımdaki ateli açtıktan sonra, "bu bacağın işi bitmiş, mesele can meselesi emre, canın elden gidiyor" dediğinde hoca, duası kabul olmuş bir adamdım artık. Bir yıl evvel, bir dua; "Ya Rab! boyadığım bu tuvaller daha ne kadar oyalar beni bilinmez. Göreceğini gördü bu göz, artık duyacak ne bir söz, ne de düşülecek bir yol kaldı bu diyarda. Bilirim ki intihar topyekün yasak. gözümün kılcalı kadar kıymettar. Kıyamet; göğüsleri kesilmiş bir kadın heykeli altında beyaban halde bir mezar. Ya Rab! Bilmek istiyorum, sonsuz olanı sonlu bir bilgiyle bilmek ne mümkün! Uyandır beni bu rüyadan." "Canım elinde olan Allah'a yemin olsun" diyerek söze başlayan peygamber düşüyor şimdilerde aklıma dönüp bakınca o güne, -Canın elden gitmesi ne demektir öyleyse? Can kimin canı, el kimin eli?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Soluklanıp garaja dönüyoruz. O gece odada baş başayız. Analar-babalar evlerinde dinlenip sabah doğmadan döne cekler. Yoğun bir mesai bekliyor çünkü onları. Kan gerek, tahlil gerek, sonuç gerek. Dua gerek. Uzakta demirlemiş yük gemileri, tankerler var. Çekmecede diyorum, aklıma düşüyor, çekmecede ganimet var arkadaş, Yaşar'ın abisi Amerika'dan göndermişti cd çaları. Fermuarlı kabı falan da var, metal renk dışı, sallamazsan takılmadan dinleyebilirsin güzel güzel. Gece. Barışın saçsız başına başımı yaslıyorum, tanışalı bilmem kaç gün olmuş ama arkadaşız herif gibi.Safları sık ve düzgün tutmuş omuz omuza samimiyiz athe korkuyoruz, en büyük sıkıntımız ölüm mesela. Kulaklığın birini o birini ben takmışız, ufukta demir atmış şilepler ve play! "The Mystic's Dréam" Loreena ablamızdan. Susuyoruz öylece ne hastanedeyiz artık ne vakitlerden gece. Bir daha konuşulmadı, başka bir şarkı da dinlenmedi üzerine. Yataklarımıza uzandık. Barış uyudu mu bilmiyorum ama ben uzun bir vakit karanlığı seyrettim. Sabah, Barış ameliyata girdi, hiç konuşmadık, sedyede gidişini izledim. Benim ameliyatım ertelendi, ayrıldık has taneden o çıkmadan. Barış mı?
RİNDLERİN AKŞAMI Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç; Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç! Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle. Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece. Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince, Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül! Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.
Reklam
ALLAH MUHAFAZA Zorba kız kaçırır, Kamarot kurşun kaçırır. Karaborsacı döviz kaçırır Zengin hanım kürk kaçırır Ağa koyun kaçırır Orman eşkiyası kütük kaçırır Ve sonunda kaçırmak için bizlere Elbette akıl kalır.
NE KADAR GÜZEL Çayın rengi ne kadar güzel, Sabah sabah, Açık havada! Hava ne kadar güzel! Oğlan çocuk ne kadar güzel! Çay ne kadar güzel!
Daha önce söylendiği gibi birçok çocuk artık yalnız anneler tarafından büyütülüyor. Yeni binyılın yüzde 44'ü ve X kuşağının yüzde 43'ü, evliliğin eskide kaldığını düşünüyor. Bu da şöyle bir soruyu doğuruyor: Yirmi birinci yüzyılda bağlılık nasıl bir şekle bürünecek? Ve bu tutum, gelecek nesilleri ve çocukların yetiştirilme tarzını nasıl etkileyecek? Amerika, babasızlık konusunda sanayileşmiş ülkelerin başında geliyor. İngiltere'de küçük yaştaki birinin çocukluğu sona erdiğinde yatak odasında televizyon olma ihtimali, bir babasının olma ihtimalinden daha yüksek.
İnsan sevmeye görsün! Sevdiği anda, sevgilinin kusurları da anında meziyete dönüşür. Başkası için ve nesnel olarak tespit edilebilecek kusurlar, sevenin indinde çoktan meziyet haline dönüşmüştür bile. Vaktiyle seyrettiğim bir tuluat tiyatrosunda, sevgilinin kusurları dile getirilirken, o kusurlardan her birinin seven nezdinde nasıl da meziyet haline geldiği şöyle anlatılıyordu: sevgilinin, diyelim ki topal olduğu vurgulanmışsa, seven: "Ama, diye itiraz ediyor ve, o ne güzel aksayıştır" diyordu. Sevgilinin bir gözünün görmediği ileri sürülecek olsa, seven itiraz ediyor ve: "Ama o körlük öteki gözün bakışına nasil da derinlik kazandırıyor ve o yüzü nasıl da anlamli kılıyor!" diyordu.
Kendisine: "Ben benim" diye hitab eden sesi işiten kimse, bir süre sonra bu cümleyi kendi kendine "ben benim" diye tekrar ede ede bir şeyin farkına varmaya başlar: 0, aslında ben benim demiyor, daha doğrusu ağzı bu iki kelimeyi söylüyor ama bu kelimelerin medlula "ben senim" anlamına tekabül ediyor. O, "ben benim" derken, aynı zamanda "ben senim" demiş oluyor. "Ben senim" demekle de "sen bensin" anlamını dile getiriyor.
Reklam
Büyük ölçüde ihtiyaç duyulan şey, yalnız olmaktan en iyi şekilde yararlanmak, yalnız "olma cesaretini" göstermektir. Olumsuz bir şeyi - insan yokluğunu - olumlu bir şeye da vardır. Insan, bu firsatı kullanarak, sanayi toplumunun vita activa'ya [aktif yaşama) verdigi aşırı önemi dengeleyebilir ve düzenli olarak vita contemplativa [düşünce yaşamı] için biraz zaman harcayabilir. Buradan, etkinligin (aktifliğin) gerçek kar sutinin edilginlik (pasiflik) değil, alıcılık olduğunu görebiliriz.
İnsan potansiyelini en yüksek noktaya çıkarmak istiyorsak, ilk önce bunun varlığına inanmamız gerekir. Aksi taktirde insan sürüklenecek, yozlaşacaktır, çünkü insanın en kötüsüne yönelik bir potansiyeli de vardır. Potansiyel insanlığa olan i nancımızın, bizi insancıl insanların bir azınlık olduğu ve belki de hep azınlık olarak kalacağı gerçeğine karşı köreltmesine göz yummamalıyız. Yine de her birimizi bu azınlığa katılmaya özendiren şey de işte bu gerçektir: İşler kötü ama iyileştirmek için elimizden geleni yapmadığımız sürece, her şey daha da kötüye gidecek.
Kampta bile birisi yanında çalışan yoldaşının dikkatini, Bavaria ormanındaki dev, gizli mühimmat tesisinin inşasında kullandığımız ağaçların arasından (Dürer'in ünlü su renginde olduğu gibi) parlayan günbatımının güzel görünümüne çelebi liyordu. Bir akşam, ölesiye yorgun, çorba kaseleri elimizde barakamızın tabanında dinlenirken, tutuklulardan birisi içeri daldı ve toplanma alanına gidip harika olan günbatımını görmemizi istedi. Dışarı çıkınca, batıda parlayan netameli bulutları, çelik mavisinden kan kırmızısına her an değişen renk ve şekilleriyle bulutları barındıran canlı gökyüzünü gördük. Virane, gri renkli toprak barakalar keskin bir kontrast oluştururken, çamurlu top raktaki su birikintileri işıyan gökyüzünü yansıtıyordu. Dakika larca süren ve insanı derinden etkileyen bir sessizlikten sonra, tutuklulardan birisi diğerine, "Dünya ne kadar güzel olabilirdi!"dedi
Tutuklunun ruhsal tepkilerinin ikinci evresinde ortaya çıkan semptomlar, coşkusal ölülük (apati), yani kişinin hissetmeyi göze alamadığı coşku ve duygularını köreltmesiydi, bu da sonunda tutukluyu, her gün ve her saat karşı karşıya olduğu dayağa karşı duyarsızlaştırıyordu.
Çalışmaya elverişli gözükün. Diyelim ki topuğunuzdaki küçük bir yaradan ötürü biraz topallasanız bile, bir SS görevlisinin bunu farketmesi halinde gaz odasını boylayacağınızdan emin olabilir siniz. Müslüman deyimiyle neyi söz konusu ettiğimizi biliyor musunuz? Perişan, kendimi bırakmak, hasta, bir deri bir kemik görünen ve fiziksel olarak daha fazla çalışamayan... işte böyle birisine "Müslüman" deriz. Er ya da geç, genellikle kısa bir süre içinde, her "Müslüman" gaz odasını boylar. Bu nedenle unut mayın: Tıraş olun, dik yürüyün, becerikli olun, o zaman gaz odasından korkmanız gerekmez.
Dijital yerlilerin eğitimcileri olan dijital göçmenler, gelecek nesiller adına öğrencilerinin dijital dünyada oluşan kimlikleri ile yaşadıkları kültür ve eğitim düzeyi arasında bağlantıyı kurmasına yardımcı olacak kişilerdir.
Reklam
Bu iki şairden biri, Hicaz'ın sevgilerinin saflığı ve içtenliği ile ünlü Uzre kabilesine mensup olan CEMiL'dir. Bu kabile mensupları için "sevdiklerinde ölürler" denirdi.
Çocukken eniştemin "Büyüyünce ne olacaksın" sorusuna "filozof" diye karşılık verdiğimde, annem elindeki örgüden kafasını hiç kaldırmadan şu yorumu yapmıştı: "Ben hep diyorum size, bu çocuk gerizekalı." Annem gibi elişiyle uğraşan teyzem devam etti sonra: "Benim oğlanlar da salak ama inan bunun kadar değil.'
Burası Şeker-Tekke Mahallesi . Mebzul miktarda neşe ve kederi eş zamanlı yaşayan insanların merkezi. Aynı şey ile kederlenip aynı şey ile neşelenenler ahalisi. Eşraf çay içer kederlenir, çay içer neşelenir. Dedeler ve orta yaşlı amcalar namaz kılıp çay içerler. Delikanlılar hem çay hem sigara içer ve aynı zamanda Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur dinlerler. Mahallenin genç kızları Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur dinleyip çay içerler. Neneler ve teyzeler müstakil evlerin bahçelerinde oturup, laflayıp çay içerler.
Sayfa 11 - KetebeKitabı okudu
Cinayetleri çoğu zaman, "kavramlar" işletir. Cinayetler hep "kavramlar" adına savunulur. Cinayet işlemek zorunda değiliz ki!
HÜZÜNLÜ BİR TANIŞMA Emre Tan anısına ... Başımı kaldırınca, son günlerde güzel dostlar tanıdım, sırf onlarla hasbihal edebilmek için daha çok yaşamayı ister oldum, dedi.
Sayfa 101Kitabı okudu
Tarz sahibiydi adam, hep yumurta topuk giyer, at arabasını ayakta sürerdi.
Reklam
Yürek kanamadıysa bize bu aşk pazarında ekmek yok. Beline zünnarı bağlayıp da sevdiğinle aynı renge boyanmayacaksan, bir köle değilsin sen aşk pazarında, seni alacak satacak kimse yok. Yok o zaman bu şehir içre senin söylediğin sevgili. Ömrünü yalan yere yaşadıysan, kalkan etme kendine kelimeleri, bırak kaza okları delsin de sineni, o acıyla bil, ömrünü bir gül için yakmak nedir. Bir gül için yanmak, ömrünü bir gül için yakmak. "Ballar balını buldum/Kovanım yağma olsun"
Sayfa 254Kitabı okudu
... Görmedin sen bizim mavi suları, Karlar eriyince kırar yuları... Köpük olur beyaz, sel olur sarı; Hele taştan taşa dökülsün de gör Sen bizim köyleri görmedin ki hiç.... Yolları toz, çamur, evleri kerpiç O kirli kabukta o en temiz iç; Hele bir yakından bakılsın da gör. Anlamaz bilmezsin sen bizim halkı; Sevgiyi bulasın yakına gel ki, Kalıplar gerçeği gösyeremez belki, Gönül perdeleri sökülsün de gör.
Dolayısıyla Descartes programının olumlu yanı olumsuz yanından daha önemlidir: Buna göre, herhangi bir inanç, ancak açık ve seçik fikirlere dayandırıldığı takdirde bilgi değeri kazanabilir ki bunu sağlayacak tek araç da iradedir.
Bilişsel sürece konu olan herhangi bir verili önerme aksinin düşünülmemesi durumunda bilgi, aksinin düşünülebilmesi durumunda kanıdır. Birincisinin alanı felsefe ikincisinin ise tarihtir. Yine burada birincisinin ölçütü yanılmazlık ikincisinin ölçütü ise yanılabilirliktir.
Sayfa 53 - DergâhKitabı okudu