İşin aslı öğrenmek, bilgiyi işleme sokabilmek ve kullanabilmektir. İnsanda bu faaliyetlere dair bir meleke oluşmasıdır. En teorik konu- larda dahi durum böyledir. Yani örneğin fıkıh usulü ya da bilim felsefesi öğrenmek, kelime ezberlemekten ya da sayfalarca okumaktan ibaret değildir. Bu ilmi, meselelerle karşılaştığında adeta bir "meleke" halinde kullanmak, usul metot ihlal edildiğinde fark edebilmektir.
Bunu sağlamayan bir öğrenme eskilerin kıylükal dedikleri "O onu dedi, bu bunu dedi." faaliyetinden öteye gitmez. Bu ne bir ilim ne de bir öğrenmedir. Yine eskilerin güzel tabiri ile "malumatfuruşluk"tur. Malumat ise ilim değildir; dağınık ve bütünlük arz etmeyen, kişiyi değiştirmeyen bilgi kırıntılarıdır.
Birinin bir konuyu gerçekten bilip bilmediği en kolay yoluyla verdiği örneklerden anlaşılır.Çoğu insan, konuşmacının yaptığı atıflara ya da suni bilgiç edalarına aldanmakla yanılır
Beynimin içindekiler boş işlerle uçup gitti. İnsanın zihninde gizli olan gizemli madenleri kazması için bir bahtsızlık yaşaması gerekiyor; barutu patlatmak için basınç gerekiyor
Fetih oldu, işler bitti; Hz. Ömer (r.a.) komutan olan Ebû Ubeyde b. Cerrah'a dedi ki: "Beni kendi çadırına götür. orada biraz dinleneyim!" Beraberce çadıra gittiler. Hz. Ömer çadıra girince çadırın oldukça mütevazı olduğunu gördü. O anda duygulandı ve şöyle dedi: “Dünya hepimizi değiştirdi ama ey Ebû Ubeyde, seni değiştirmedi." Aslında Hz. Ömer de değişmemiştir. Fakat o, Ebû Ubeyde'nin hâlinden memnun olduğu için bu sözleri söylemiştir. Ne çıkarıyoruz buradan? Ancak dünyaların değiştirmediği adamlar Kudüs'ün kaderini değiştirebilirler. Dünyaya saplanan, kalbi dünya için atan, dünyayı ahiretin önüne geçiren bir adam Kudüs için ne yapabilir ki? Ancak ve ancak ahiret öncelikle yaşayan ve hiçbir durumun, şartın, mevkinin, makamın değiştirmediği kimseler Kudüs'ün yeni Selahaddinleri olabilirler. Allah (c.c.) bizi bir an önce bu seviyeye getirsin.
Bir yerde mola verip konakladıkları anda Meysere bakıyor ki Efendimiz (s.a.v.) hesap kitapla meşgul... Efendimiz (s.a.v.) hesaplarla uğraşırken Meysere merakla, "Ey Muhammed! Ne yapıyorsun?" diye soruyor. Efendimiz (s.a.v.), "Ey Meysere, gel, şahit ol. Ben kervanla yola çıktığım zaman kendi kasamla kervanın kasasını ayırmıştım. Fakat nasıl olduysa kasalar karışmış. Ne yapsam da işin içinden çıkamadım. Sen de şahit ol ki ben kendi kasamı kervanın kasasına dâhil ediyorum. Oradan üzerimde hak kalacağına benim neyim varsa oraya gitsin!” diyor.