“Şeyler, olması gerektiği için olur ama senin olmasını istediğin şekilde olur. Bir hançerin sende açtığı yaraya bağlı değildir ya da bıçağının derinliğine, hatta fışkıran kana bile; her şey senin o dramatik anı nasıl karşıladığına bağlıdır. Korkup sinersen ölürsün, çılgınca saldırır ve kendini kollamazsan ölürsün, önemsemezsen ölürsün ama korkmaz, yaranı kapatır ve iyileşmesini beklersen geriye tenindeki ince bir izden başka bir şey kalmaz. Bak bakalım yaralı mısın, eğer yaralıysan bekle iyileşsin.”
Hükmetmek, karar vermek, geleceği belirleme gücünü elinde tutmak. İnsanlara iş ve rızk verdiğine inanmak, insanları sınıflamak sonra. Cenneti ve cehennemi pay etmek. Bütün bunlar düpedüz Tanrı’yı oynamak değil de nedir?
Çalınmış bir hayatın peşine düştüm aslında. Onu en son şehrin hangi sokağında bıraktığımı hatırlamaya çalışıyorum. Gazetelerin üçüncü sayfalarında geziniyorum bazen. Allah’ım annemi ve aklımı koru lütfen...
Şu birkaç saatin tadını çıkarın, hiçbirimize tek bir nefeslik bir yaşam dahi ikinci kez verilmeyecek ve böyle bir anda aşkı bulan onun keyfini çıkarmalıdır.
Seyirciler hep olur. Önceleri utanırdım. “El âleme rezil oluyoruz”diye. Asıl el âlem bana rezil oluyor. Görüp de görmeyerek. Madem beni yok sayıyorsunuz, ben de sizi yok sayıyorum.
Konfeksiyon atölyelerinde geniş, alt tarafı kumaş bölmesi olan kesim masaları olur. Bildiniz mi? Ben bildim.
Biz her şeye,
esirgeyen ve bağışlayan,
çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan,
hep esirgeyen ve hep bağışlayan
rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna.
büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
sanayi devriminde bile,
karanlık, rutubetli, çok bağırışlı,
çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız
bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde.
kalbimiz derken,
ilk gençliğimiz, sakalımız,
bir kasetin iki yüzüne de ard arda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum
aslında.
işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
insaf et Anna!