Eski insanlarca bitkilerin topraktan yetişmesi fensel bir konu sayılmazdı, onlarca tarım tamamıyla dinsel nitelikte idi. Toprağın verimsizliği, onun kısırlığına, gübre noksanına veya toprağın kazılmasına bağlı değildi. Onlarca bu hal, Tanrılara küfür edilmiş veya Tanrılara karşı bir günah işlenmiş olmasından ileri geliyordu. Şunu da unutmamalı ki; insan, çevresinde sonsuz bir evren görüyor, bu evrende her şeyi canlı sayıyordu. Örneğin, rüzgârı, mutlaka birisi ağzıyla üflüyordu. Öyle ya, rüzgâr bağırıyor, çağırıyor, gülüyor, çığlıklar salıyor, zıplayıp sıçrıyor ve her şeyi sarsıyordu; onun canlı olduğunu görmemek için, insan kör olmalı idi! Örneğin, bir ağacı şimşek çarpıp da ağaç yıkılınca, eskilerce, birisi mutlaka ağaca savaş baltasını fırlatmış demekti...
İşte bundan dolayı, matriyarkal bir Anadolu’nun dişi bir anatanrıçası vardı. Kybele yeryüzünün bütün bitkilerinin, yaban hayvanlarının, insanların, tanrıçaların ve Tanrıların büyük anası idi.