Hüseyin Düver

Bütün devletler sürekli yinelenen bir sorundan mustariptir. Güç ruh hastası insanları çeker. Mesele gücün insanları yozlaştırması değil, yozlaşabilecek insanları mıknatıs gibi çekmesidir. Böyleleri şiddet yoluyla sarhoş olma eğilimindedir, ki bu duruma çabucak bağımlı olurlar.
Reklam
Kuru üzüm ve incir yetişir. Önce ıslak yemişler yetişir, onları güneş olan yerlerde kurutarak kuruyemiş yetiştiririz. İngiltere'ye göndeririz. Onlar da bize gerçek gönderirler. Gerçek tohumları gönderirler biz o gerçeklerlerden kendimize göre gerçekler yetiştirmeye çalışırız. Son yıllarda kuru üzüm ve incirin yanısıra köylü de göndermeye başlamışızdır. Bu köylüleri önce şehirlerde biraz yetiştiririz, tam olgunlaşmadan (yolda bozulmasın diye) başka ülkelere göndeririz. Onlar da bize döviz gönderirler. Halk müziği göndeririz, şöför plağı gönderirler. Aranjman gönderirler. Azgelişmişülke göndeririz, yardım gönderirler. Zelzele, toprak kayması, sel felaketi haberleri göndeririz çadır ve heyet gönderirler. Asker göndeririz, teşekkür gönderirler. Binzorluklayetiştirdiğimiz değerler göndeririz, dışülkelerdeçalışanyabancıistatistiği gönderirler. Gerçekinsanlarımızı göndeririz, bizeordanmektup gönderirler.
Sayfa 112 - boşluksuz kısımlar yazarın tercihidirKitabı okudu
#köylü
Ülkemizde en çok yetişen köylüdür. Köylü bütün iklimlerde yetişir. Köylünün yetişmesi için çok emek vermeye ihtiyaç yoktur. Bozkırda yetişir, yaylada yetişir, ormanda yetişir, dağda yetişir, kurak iklimde yetişir, ovada yetişir, sulak iklimde yetişir. Çabuk büyür, erken meyva verir. Kendi kendine yetişir, kendi kendine meyva verir. Biz köylüleri çok severiz. Şehre gelirse onlardan kapıcı ve amele yaparız.
Sayfa 111Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Bu uzun, bu çok uzun düş, uyanıyorum, hayır ölmek üzereyim;şafak söküyor, ilk ışık, gün başka canlılar için, benim içinse amansız güneş, sinekler. Konuşan kim, hiçkimse, gök aralanmıyor, hayır hayır tanrı çölde konuşmaz, iyi de 'Kin ve güç için ölmeye razı olursan bizi kim bağışlayacak?' diyen bu ses nereden geliyor? İçimde başka bir dil mi yoksa ayaklarımın dibinde ölmek istemeyen cesaret cesaret cesaret diyip duran mı? Ah yeniden yanılmış olsaydım! eskiden kardeş olan insanlar biricik kurtuluş yolumuz, ey yalnızlık, beni bırakmayın! İşte işte kimsin sen , parçalanmış ağzı kan içinde, sensin büyücü, askerler seni yendiler, tuz yanıyor orada, sensin, sevgili efendim! Bırak bu kindar yüzü şimdi iyi ol, aldandık yeniden başlayacağız, başışlama ülkesini yeniden kuracağız, ben evime dönmek istiyorum, evet yardım et bana, tamam elini uzat, ver..." Geveze kölenin ağzına bir avuç tuz doldu.
Sinemaya gitmek için bırakılan bir kadın. Artık sözleri dinlenmeyen bir yaşlı adam. Hiçbir işe yaramayan bir ölüm. Sonra öbür yanda dünyanın tüm ışığı. Ne çıkar insan her şeyi kabul ettikten sonra? Birbirine benzeyen, gene de farklı olan üç yazgı söz konusu. Ölüm herkesin başında ama herkesin ölümü kendine göre. Olsun güneş yine de ısıtıyor kemiklerimizi.
Reklam
Aslında o gün yaşadığı çok şeyi filmlerd gördüğünü filmlerden her şeyi bildiğini sanmıştı. Demek mutlu sandıkları sonların ertesinde bunlar oluyordu, o yüzden mi göstermiyorlardı filmlerin sonrasını?
Gazeteler onun ve iğrenç arkadaşlarının adlarını T.Ö. (17) K.D.(17) ve E.T.(17) diye değil apaçık yazsın istiyordu. Teoman Öztürk, Kamil Dönmez, Emrah Topal. Cümle aleme esas onlar rezil olsun istiyordu, bunun mümkün olmayacağını bile bile. Mümkün olsa Teoman öyle sırıta sırıta dikilir miydi polisin karşısında! Melike'nin süklüm püklüm oturduğu odaya gerine gerine girebilir miydi?
Yengesi ona enayi gözüyle bakardı; çalışmayı çalıştığı yeri seviyor diye. Ona göre kiye ayrılırdı insanlar. Çalışmayacak kadar iyi olanlarla başkalarının işini görmeye mahkum olanlar. Yengesi ve kendisi gibi. Varsın istediğini düşünsündü yengesi. İşte yoruluyordu ama beden yorgunluğunu kafa sıkıntısına tercih ederdi Elif her zaman. Beden yatağa girince dinlenirdi ama kafa öyle mi? Tıkır tıkır çalışır, tatsız düşünceleri musallat eder insanın başına, rahat vermezdi.
Alem durmaz konuşurdu. Kendilerini ilgilendiren ilgilendirmeyen her konuda, bilip bilmediklerine bakmadan, yalan mı doğru mu soruşturmadan, her konuda konuşurdu insanlar. Ne çok şey bilirlerdi üstelik. Dedikodu yapmayı akıl vermeyi ne severlerdi.
Bu kitaptaki hepsini lanetliyorum. En önce bunu bilmenizi isterim. Ne dinlerken onları ilk ağızdan ne de yazarken siz okuyasınız diye bana mutluluk verdiler. Dilerim size de sıkıntıdan başka bir şey vermezler.
Reklam
Fare olayında iyice çenesi düşük davranan basın artık tek söz etmez olmuştu. Çünkü fareler sokakta insanlar evlerinde ölür. Ve gazeteler yalnızca sokakla ilgilenir.
İnsanlar vardır asla Fantazya'ya gidemezler. Ve insanlar vardır gidebilirler ama sonsuza kadar da orada kalırlar. Sonra bir de Fantazya'ya gidip geri dönenler vardır. Senin gibi. İşte bunlar iki dünyayı da esenliğe kavuştururlar
Elbette ki o otlar vücuda refleksleri zayıflatıp bedensel uyumu tamamıyla yok etmeye kadar uzanan bir çok açıdan zarar veriyor. Fakat daha önemlisi ruhu iki ayrı açıdan zarara uğratıyor olmaları. Birincisi geçmişi bulanıklaştırıp iyi ya da kötü tüm anıları zihinden silmeleri, ikincisi ise gelecek hakkında her türlü düşünceyi ortadan kaldırmaları. Sarhoşluk veren maddeler sarhoş olan kişiyi şimdiki zamana hapsediyor, gelecek kaygısı ve geçmişi gözden geçirme yetisi olmaksızın kişiyi o ana ve o mekana mahrum bırakıyor. İşte tuzak burada. Fiziksel zevkleri kaygısız ve kayıtsızca tatmin etme çabasına yol açan bozguncu bir bakış açısı. Sarhoş olmuş bir kişi akla gelebilecek en pervasız hareketi dahi yapmaya yeltenebilir çünkü sağduyusu ve hayatta kalma güdüsü bile zayıflamıştır.
İnsanlar Fantazya'dan ve buradan giden her şeyden nefret eder ve korkarlar. Onu yok etmek isterler. Ve bilmezler ki böyle yapmakla insan dünyasına hiç durmadan kan yalan selini kabartmaktadırlar - orada yaşayan ölülerin yalanı varlığını sürdürmek zorunda kalan ve çürümüş kokularıyla insanların ruhlarını zehirleyen bu tanınmaz olmuş Fantazya varlıkları akınını. Bunu bilmezler. Eğlenceli değil mi?
Resim