Erkeğin kadına dokunuşu, bir tür "şefkatli şiddet" olmalı, çünkü bu dokunuş yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir hakikatle şekillenir. Şefkat, yumuşak bir zarafetle başlar, ama her şeyin ardında bir tür baskı, bir zorunluluk gizlidir. O dokunuş, ne kadar narin olsa da bir yıkımın işaretidir, kadının içinde bulunduğu özgürlük alanını daraltan, bir tür sahte yumuşaklıkla hükmetme çabasıdır. Erkek, kadının bedenine dokunduğunda, bir anlamda ona sahip olma arzusunu gizler. Şefkatin ardında saklı olan bu şiddet, kadının özgürlüğünü kısıtlarken, ona "güvenli" bir alan vaat eder. Ancak bu güven, erkeğin kontrolü altındaki bir hapishanenin duvarlarından başka bir şey değildir. Bu temada şefkatin zaafı, şiddetin kudretiyle yoğrulur...