Bu iki büklüm olmuş kocakarının pençeleri var. İnsan teslim olmak zorunda kalıyor. Onun iki yanını, Vysehrad'ı ve kaleyi yangına vermek isterdim. Belki ancak o zaman ondan kaçmak mümkün olabilirdi.
Bir gürültüsü var, kanlı irinli bir şey. Arsızlıktan ibaret dev bir kist, öyle pis. Tüy yumağı var memeleketin boğazında sanki. Dev bir öğürme gürültüsü bu.
"Biliyorsunuz ki benim sadece tek bir hırsım var, gerçekleştiğini görmek istediğim yalnızca tek bir şey var. İnsanlığın bir arada yaşadığını görmek istiyorum. Siyah, beyaz, Çinli, herkesin. Sadece bu."
Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız. Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. Ve çıkarınıza baktınız.
Ne yazık onlara ki çıkarlarına dokunulmadıkça doğru yola gitmezler ve Allah'ın kendilerine sunacağı nimetleri bilmezler.
Ne yazık onlara ki kapleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkâra bir fark gözetmeden kötülük ederler.
Ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı bir baskı sayarlar.
Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar.
Onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur.
Unutulacaklardır.
Ne yapmalı? Bügüne kadar sürdüğüm gibi çevremdeki kişilerin davranış ve tutumları bilinçsiz bile aldırmazlıkla benimseyerek bu renksiz, kokusuz varlıkla yetinmeli mi; yoksa, başkalarında farklı olan, başkalarının istediğinden çok farklı, köklü bir eylem isteyen gerçek bir insan gibi bu miskin varlığı kökten değiştirmeli mi? En basit sorunların çözümünde bile bocalayan bu sözde devrimci gölgeyi, hiç düzeltmeden, biraz olsun çekidüzen vermeden, amaç edindiğimiz ülküleri gerçekleştirmek için hemen kavganın ortasına atıverelim mi? Kendini yönetmeyi beceremeyen kişileri, toplumları yönetmek, onlara yeni onlara yeni yollar göstermek hemen başa bela olan zayıf kişilikleri önce sert ve sıkı bir sınavdan mi geçirmeli?
Siz de benim gibi,
Günleri
Sevgiyle istereyerek
Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek
Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa,
Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata'nın izinde
Gitmekten başka bir kavramı olmayan
Cumhuriyet çocuğu olarak yayan,
Pis pis gezdinizse
Hergele Meydanı'nda, bu sarı ve tozlu alan
İğrendirmediyse sizi,
Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,
Kaybettiniz(benim gibi)
Oysa,
Aynı Hergele Meydanı'nda
Gölgede on beş, güneşte yedi buçuğa tıraş eden
Berberleri görmeden
Yalnız renkli yanını yaşadınızsa hayatın
Ver hergele ve beygir olduğunu duymadınızsa atın,
Sakalı uzamış seyyar satıcılara kese kağıdı satmadınızsa,
İçinde süt ve salebin olmadığı"dondurma kaymak"tan tatmadınızsa
Kazandınız
En bayağı ve en müstehcen
Romanları kiralamak için gecesi beş kuruşa,
Samanpazarı'na çıkan yokuşa
Değil de sağa sapın. Etiler'in at oynamış olduğu...
Kelime ve yalnızlık...
"Önce kelime vardı," diye başlıyor Yohanna'ya göre İncil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık... Kelimenin bitiiği yerde başladı; Kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık Kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinden. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler imsanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu...