Yakin bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine bugün tanıştım kitapla. Aclik sanatını icra eden sanatçıların varlığından bugün haberdar oldum. İlginç bir hikayeydi. Bir sanatçının- sanati ne olursa olsun- ona sımsıkı bağlanması ve yaşatmaya çalışmasının mücadelesi okumaya değerdi. Ama alelade gibi duran bu kısacık hikayede ansızın yüzünüze tokat gibi çarpan bir gerçek bir anda sizi uyandırıyor. "Yaşamak için aç kalmak." Çok ironik değil mi? Aç kalarak yaşamı sürdürmek, bunu yaparken sanatına-işi de diyebiliriz- sonuna kadar bağlı bir insanın emeği; bu emeği kuruca eğlenmek için izleyen insanlar ve tek kullanımlık eğlence duygularını tatmin ettikten sonra, bir insanın emeğinin bir kağıt gibi buruşturulup zihinden atılması! (Elbette bu emeğe saygı duyan birkaç kişi çıkıyor.) İnsan ne kadar da kıymet biliyor, ne kadar da saygı duyuyor? Görüyoruz.
Zamanında, insanlara saygi duyarak sanatinizi icra edip ne kadar fedakarlık yapmış olsaniz da , çürümüş samanlarla bir toprağa gömülmekten kurtulamiyorsunuz. İşte, sonucta kimimiz aclik sanatçısı oluyor, kimimiz o izleyiciler. Ve iki tarafın da insan olduğunu düşününce, insan ve insan arasında nasıl bir sarp, aşılmaz ve geçilmez uçurum uzaklığının olduğunu kavriyor, müthiş bir boşluğa düşüyorsunuz.
Keyifli okumalar.