Bir aletten ses çıkarmak başka şeydir, müzik yapmak başka şey. Müziğin sihirli olması gerekir, sihrin de bazı püf noktaları vardır, ama her şeyden önemlisi, iyi içgüdülerin olması gerekir.
Kafanıza takılan her soruyu mutlaka sorunuz. Çekinmeyiniz. Çünkü insanın dinini öğrenmeye çalışması ne ayıptır, ne de günahtır... Aksine aklına gelen soruları, acaba nasıl karşılanır diye sormamak ayıptır ve günahtır. Zira sorulmayan ve cevabı öğrenilmeyen sorular, zamanla birer zararlı mânevî böcek gibi güçlenip imanımızı kemirir.
İnsan kendi dinini öğrenmese, mutlaka bir başka inanca kayıyor. Ya da inançsızlığı inanç haline getirip ona inanıyor. Maddeye inanıyor, paraya inanıyor veya herhangi bir ideolojiyi din gibi benimseyip ona inanıyor. İnançsız bir insan ve toplum olmuyor yani.
Zayıf ve köksüz inançlar, şişesi olmayan gaz lâmbasına benzer. Ufacık bir şüphe esintisinde ışığı hemen sallanmaya, titremeye başlar. Şiddetli bir esinti karşısında sönebilir.
Çünkü tabiat, bir san'attır. Her san'atın ise bir san'atkârı, san'atçısı vardır. Tabiat bir nakıştır, nakışçı olamaz. Bir dizi kanundur, kanun koyucu olamaz. Yaratıktır, Yaratıcı değildir.
Bu dünyada görmediğimiz ışınlar daha fazla. Dünyayı küçük bir pencereden seyrediyoruz, âdeta. Sonra da, bu ilmî gerçeği görmezlikten gelip, "Ben görmediğime inanmam," diyoruz. İşte bu yanlıştır.
İmansız insan maddeci olur çünkü. Herşeyi para pul, zevk ve keyf için yapar. Bencil ve çıkarcıdır. Kendi menfaati için her türlü haksızlığa girebilir. Karşısına çıkan herkesi, isterse annebabası olsun ezebilir. İmansız insanı durdurabilecek tek engel, jandarma ve polis korkusudur. Ya yakalanır da hapse atılırsam diye korkup çekinir. Başka bir korkusu yoktur.