Sevmek, yaşamın bizi sürüklediği uçurumun kıyısında tutunduğumuz o incecik gelincik sapı ölümle dirim arasındaki başdönmesidir. Üstümüze yürüyen duyarsızlığın o siyah ordusuna karşı, yürek çarpıntılarından oluşturduğumuz ışıklı bir korunaktır. Sevmek, bizi onaran, acısından bile haz aldığımız belki de tek incinme, bütün hüznü, iyimserliği ve ikircimine karşı sesimizin en duru aktığı yataktır.
...
Kalabalığa karşı bireyin özgeliği, kalabalığa kişilik veren biricik olanaktır. Bütün dillerin ortak şarkısı, bütün şarkıların sustuğu yerdir. Taşa ses veren duygusu insanın; en kolay bağışlanacak kusuru; ölümün eşiğinde bile dilinde çırpınan Islığıdır. Dört mevsimin biricik paydasıdır sevmek yazı, ayazı aynı içtenlikle güzelleştirir.
...
Yine de insanın kendini en büyük ihanetidir sevmek. Sığlığını kolaylığından derinliğin baş dönmesine geçmek bir zorlu yürek türküsüdür, İçindeki binlerce gözü susturmayı gerektiren. İstemekle yapmak arasında ki o ince çizgi binlerce yılın günah burgaçlarıyla bir uçuruma dönüşür. Dünya karşı tarafta, biz bu tarafta kalmışızdır. Bir iki cılız sesten başka ses yoktur sesimizi karşılayan. Giderek bencilliğimizden söz etmeye, sevgimizden utanmaya kendimizi aşağılamaya başlarız. Bu uçuruma verebileceğimiz kurban, içimizde yeni kekelemeye başlayan sevincimizdir. Rüzgâr usul usul kesilir. Gündüzler yatışmıştır. Gece o eski gecedir artık. ....
“Sevmek, insanın en büyük acısıdır.”
Şükrü Erbaş “İnsanın Acısını İnsan Alır”