Betül Havva

bir ses habire her şey akar diyor gövdenin henüz erimediği günlerden kalma dik bir ses
Reklam
Evvel bir zamanın içindesin. Masal zamanları. Böyle zamanlar, kalbur da samanın içinde olur hep.
İyiydi başlangıçta. Yüzler ve sesler azaldıkça kendime daha çok vaktim kalıyordu.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çevrede görülen her şey insanı yaralayabiliyor, insanı eksiltiyor. Bir şeyi görmekle, yalnızca görmekle, bir parçanı kaybediyorsun sanki.
Ama hayat dediğimiz bunlar mı? Her şey yitip gitsin, silinip yok olsun, o zaman bakalım ne kalacak? Soruların en ilginci de bu belki: Hiçbir şey kalmadığında ne olacak ve bizler onu da atlatıp sağ kalabilecek miyiz?
Reklam
sezgisellik; aracısız mevcudiyet
Heidegger ve Wittgenstein için olduğu kadar Aquino'lu Tomas içinde dünyaya ilişkin deneyimimiz, onunla kurduğumuz bedensel münasebetin bir işlevidir. Eğer bu deneyim sezgisel değil söylemsel bir form alırsa, sebebi ait olduğumuz madde yaratık türü kendimizle aracısız bir mevcudiyet içine girmeyi yasakladığı içindir.
Sorular, başka sorulara evrilirken
Bugün kendimizi, içinde aşkınlığın giderek daha az anlamlı olduğu bir sosyal pratikler dünyasına taşıdık. Belki bu buhar çağında epik şiirlerin hala nasıl yazıldığını sorguladığında Marx'ın zihninde yatan şeye benziyordur . Bu koşullarda kimi derin soruları artık sorulamazken, kısa sürede çığır açan başka yeni sorular ortaya çıktı.
Bir elle, daha yeni koyduğu değerleri diğer elle dünyadan çıkarmanın anlamı nedir? Dayandığı temel yine kendisi olan insani özne ne içindir?
İnsan aklının egemenliğine duyulan aydınlanmacı güven, her zerresi ile Merlin'in kahramanlıkları kadar büyülü olabilecek bir şeydir ve kendimizi sınırsızca geliştirmek kapasitemize duyulan inanç cüce cinlere duyulan inanç kadar şaşırtıcı bir batıl inançtır.
akılcılığın ırkçılığı
Ötekileri ırkları nedeniyle aşağı varlıklar olarak damgalamak artık kabul edilmeyecek bir şey olduğundan, bunun yerine onları dinleri nedeniyle dışarıya karanlığa sürgün etmek işe yarayabilir.
Reklam
Çünkü eyleme geçebileceğim tek alan olan gerçeklik, benim kendisine ulaşmak istediğim hızla benden uzaklaşmaktaydı.
Cennet gibi akşamlardı ve ucuza mal edilmiş her cennet gibi, cehennemi andırırlardı.
İşte bu yüzden onu taklit etmeyi reddediyor, kişilikli olmayı reddediyor, birey olabilmemin sadece reddetmek sayesinde mümkün olabileceğini zannediyordum.
Yaşamak kendimi renklendirmekti, gökyüzüne asılı, anlaşılmaz ışığın pembesiyle...
Hatta daha bile hareketsizdim; çünkü evrenin boyutları karşısında çocukluğum, küçüklüğüm, savunmasızlığım bana acı veriyordu.
1.630 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.