Daha genç yaşlarda ağır basan kolay ele geçiren nefret, insan yaşını başını aldıkça yerini gönül kırıklığına bırakıyor belki de. Hesap sormak istemediğin, kendi içinde bile sorgulama gereği duymadığın, yine kolayca kabullendiğin suskun kırıklıklar.
Yaralar vardır hayatta,ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen,kemiren yaralar…. Sadık Hidayet'in 1937'de kaleme aldigi "Kör Baykuşun giris cumlesi. Kitap en çok ilgi, beğeni ve tiksinti toplayan kitaplarından biridir, biraz Dostoyevski´nin agir psikolojik analizlerine ve Kafkanin uslubune benzerlik tasimakta.Bir modern
Eser boyunca korku öğesi genellikle “kambur ihtiyar” üzerinden yansıtılır. İhtiyar derin derin öksürür, ürperti verici biçimde, omuzları sarsıla sarsıla güler. En olmadık yerlerde kahramanın karşısına çıkıp onu bir rüyadan uyandırır.
Romanda en belirgin unsurlardan biri de “koku”dur. Roman kahramanının, gerçek hayattan kaçıp daldığı hayal âlemi, ses ve görüntüyle birlikte kokularla da kendisini hissettirir. Roman boyunca birçok kokuya rastlanır:
Ter kokusu, eskinin hoş olmayan kokusu, ağız kokusu, ayak kokusu, keskin sidik kokusu, bozuk yağ kokusu, çürük hasır, yanık kaygana, kavrulmuş soğan kokusu, kaynamış ilaç kokusu, çocuğun dilinde hastalıktan oluşan pamukçuk kokusu, bebek kakası kokusu, ergen oğlan odası kokusu, sokaktan gelen buhar kokusu, ölü kokuları ve henüz can çekişmekte olanların kokusu...