O zaman her hatıra geleni söylemekte sakınılamayacak olan bu genç dostlara karşı pek iyi bilmedikleri İstanbul hayatını anlattım; hatta zihnimi tırmalayan küçük hikâyenin mevzuunu, bu mevzuun doğurabileceği tehlikeyi anlattım; ve hemen bir sanat sahibinin eserini dinletmek, göstermek zayıflığına kapılarak yazılmış üç beş sayfayı okudum.
Onlar bir derin sessizlik içinde, ve gözleri önünde açılıveren bir hayal ufkuna dalmışcasına bir yarı uyku halinde dinliyorlardı; sonra bir kaç saniyelik bir susmayı Halil'in titrek sesi yırttı:
Sıkılmadan, dedi; sizi öperdim.
İşte sanat hayatımın pek az olan mükâfatları arasında onun bu safça sözü bende taze bir şey uyandırdı, denebilir ki Mavi ve Siyah ilk tohumunu bu sözde buldu. Keşke bulmasaydı, keşke doğmasaydı. Bu söze karşılık o bana ne acı zehirler tattırdı, hayatımın büyük günahlarından biri imiş gibi ne pişmanlık saatleri geçirtdi.
Aman Tanrım, insanın her gün, dünyada neler olup bittiği ile ilgili bilgi toplaması, bunlarla kafasını şişirmesi, sonra da bütün bir hafta durmadan bunları konuşması nasıl bir şeydir!