“Karşımdaki adam iki yönlü bir pusula gibiydi. Bazen ibresini kuzeye döndürüyor, buz kesiyor adeta içimi titretiyordu. Öylesine ciddi ve mesafeli bir hale bürünebiliyordu ki kendimi ve hareketlerimi sorgulamak zorunda kalıyordum. Ara sıra da ibresi güneyi buluyordu. O anlarda ise bahar ayını anımsamamı sağlıyordu. Gülüşü, kalbimin buz tutmuş salkımlarına ışık tutuyordu. Yanında rahatlıkla hareket edebileceğimi düşünmeme neden olan tavırlarından samimiyet akıyordu. İki ucu bozuk bir dengesizliğin arasında sıkışıp kaldığımı düşündüm. Onun ibresine göre hareket etmek ise beni şimdiden yormaya başlamıştı.”