MEDİHA

Mütemadiyen arıyoruz, huzuru, rahatı, mutluluğu, başarıyı, parayı, daha bilmem neyi ve neleri... Aradığımız şeyler bizimle beraber büyüyor, renkten renge giriyor, adı sanı başkalaşıyor, onları aradığımız yerler değişiyor ama içimizdeki o arama hevesi yok mu o hep çocuk kalıyor, arıyoruz.
Reklam
İyi etki diye bir şey yoktur. Her etki ahlaka aykırıdır, evet bilim bakımından da ahlaka aykırıdır. Birisini etkilemek ona ruhunu vermektir. Etki altında kalan kişi kendi düşüncelerini kullanmaz. Kendi tutkularının peşine takılmaz olur. Erdemleri öz malı olmaktan çıkar. Günahları, günah diye bir şey varsa eğer; ödünç alınmıştır. Başkasının bir yankısıdır. Kendi için yazılmamış bir rolün oyuncusudur.
Gerçek güzellik düşüncenin belirdiği yerde sona erer. Zekâ aslında bir aşırılıktır, yüzdeki güzellik uyumunu bozar. Kişi düşünmeye koyulmasın sırf burun, sırf alın ya da gudubet bir şey olup çıkar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ağzından ahlaka uygun tek söz çıkmaz ama ahlaka aykırı davranışın da görülmemiştir.
Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar; tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el sallayışların, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı.
Reklam
Düşünce insanın içine düşünce, yolun yarısı tamam. Yani varılır bir yere, önceki noktada değilsindir artık ve dönemezsin. Dönsen de, eksik.
Okul yapısı gereği katılımcılarının vakit ve güçleri üzerinde hakkı olduğunu savlar. Bu öğretmeni sırasıyla vaiz, kılavuz, bekçi ve iyileştirici rollerine sokar.
Çaresizliğin kulvarında sürünüyordum. Gönül İşleri Bakanlığı'na (GİB) müracaat etmiştim, fakat oradan da müspet cevap alamamıştım. Hükümet, aşkımı onaylamıyordu. İnanılır gibi değil! Bir devlet, vatandaşına "Sen aslında o kıza aşık değilsin" der mi diyebilir mi? Kur 'an da "Kalplerde olanı yalnızca Allah bilir" yazmıyor muydu?
Önceleri Tanrı'nın insanlara sırf yaşasınlar diye can verdiğini sanıyordum; artık diğer nedenleri de biliyorum. Anladım ki Tanrı insanların ayrı yaşamasını istemiyor; bu yüzden tek tek neye ihtiyaçları olduğunu açık etmiyor. Beraber yaşamalarını istediğinden hepsine kendileri ve diğerlerinin neye ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
Beden dili nasıl olur da dilimizden dökülen sözleri bastırır? Buna niye razı olalım? Niye şüpheli şahıs kalıbına girelim? Niye dilimiz dönmesin? Niye edebiyat varken, suçbilimcilerin şablonlarıyla yetinelim? Söyle bana Fu, biz aşkımızı kafamızı kaşıyarak, burnumuzu karıştırarak mı ifade edeceğiz? Şiirler ne olacak? Kelimeler, belki nimetler içinde en büyüğüdür.
Reklam
Şaşarak bakıyorum, öfkeyle İsyanla, acıyarak... İnansa -diyorum- kendine Olsa biraz saygısı, korkmasa 'Haklıyım' der mi bunca sık Dil sürçmeleriyle ve ısrarla Bağırarak ortalarda...
Rastlantılar tesadüfi değildir
Onu ilk gördüğüm günü hatırladım. "Rastlantılar tesadüfi değildir" diye düşünmüştüm. Salağım çünkü.
Sayfa 210Kitabı okudu
Kendine sakin, kendinden sakin apartman sakinleri, hiçbir toplantıda sakin olmadı bu şehirde. (Kızartma kokuları evin en mahrem yerinde; pencereleri kapalı tutmalı.)
KARGALAR-KORKULUKLAR
Bir korkuluk vardı bakla tarlasında, korkudan aç kalırdı kargalar. Zaman geçti alıştılar; korkuluk korkmaya başladı kargalardan: Delik deşik oldu yüzü gagalardan, delik deşik rüyaları kara kara kanatlardan. (Kavgaları beni kaygılandırmıyor; ben kargaları da severim, korkulukları da.)
(Filozof, "Kendinde şey" diyerek aslında, aşkı tarif etmişti belki de. "Kendinde şeyle kastedilen, yaşantılarımızın ötesinde olduğu için hakkında bilgi sahibi olamayacağınız şey demekti. Gerçek mi, Kant, kanıt göstermedi. Aşk da galiba kendinde şeylerden birisiydi.)
726 öğeden 706 ile 720 arasındakiler gösteriliyor.