Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mel

Mihnet ve zahmet insanlara mahsustur. Ben suret âleminin her tarafını dolaştım. İnsan her yerde gamlı ve biçaredir. Herkes kendine göre bir mihnete yakalanmıştır. Hiç kimseye muafiyet beratı verilmemiştir
Reklam
-Gece ile Gündüzün Münazarası- Gece ve gündüzün birbirlerine üstün gelmek için Münazara sırasında gösterdikleri delilleri dinle. Bu, gönülden gam ve kederin şiddetini uzaklaştıran bir sergüzeşttir. Onlar üstünlüklerini ispatlamak için mücadeleye giriştiler. Bu övme ve kınama konusunda şöyle sözler geçti: Gece: Tanrı gündüzü geceden yarattığı
Ölmekten ve olmaktan hiçbir sohbette bahis açılmıyor artık. Eskiler için hayat bir muamma idi ve onun içinde hayatın gayesini sezinceye kadar o muamma üzerine düşünmeyi bırakmıyorlardı. Ve onu bir kere sezince bütün hayatlarını o gayeyi tahakkuk ettirmelerini sağlayacak şekilde tanzim ediyorlardı. Eskiler arkalarında bıraktıklarının üzerine bile isimlerini koymaya yanaşmazlardı, şimdikiler daha hayatlarında kendilerini aziz ilan ediyor, isimlerle unvanlarla insanları ihtirama davet ediyorlar. Oysa ihtiramın zoraki davet edilecek değil, kendi kendine uyanacak bir şey olduğunu en iyi bunların bilmesi gerekirdi. Güya dilleriyle kendilerini inkâr ediyorlar ama aynı anda bütün uzuvları ayağa kalkıp ispatı vücud ediyor. Eskileri ve onların hallerini yollarını anlamamız giderek zorlaşıyor. Dönüp arkamıza bakmadan burnumuzun dikine gitmenin faydası yok. Dün olduğu gibi artık herkesin fos çıktığını gördüğü sahte cennet vaatleriyle avunup oyalanamayız. Dün olduğu gibi "Durmak yok, dolu dizgin ileri!" diyemeyiz. İleride bir şey yok. İlerisi karanlık. İlerisi kargaşa. İlerisi cinnet.  Belki de bunun için en başta eylemenin dinlemeyle, dinlemenin düşünmeyle ve beklemeyle yakınlığını yeniden öğrenmeliyiz. Zira ne dinlemesini ne beklemesini bildiği için çoğu ölü doğmuş, geri kalanları da eylemenin en asgari şartlarını dahi yerine getirmediği için akim kalmış girişimlerin dünyayı ne hale getirdiği ortada. 

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
25 Mayıs 1915 Bu gece, bugün o kadar top geçti ki yedi-sekiz tren, kırk vagondan ibarettir. Acaba bu harp yazın da bitmeyecek mi? Ya kışa kalır isek? Hepimizde ümid-i necat [kurtuluş ümidi] kesiliyor. Eyvah, buralarda mahvolup gideceğiz! Vatanımızı, ailemizi görmek nasip olmayacak mı? Artık birbirimizi teselli edemiyoruz. Biri düşünür iken
Bismillahirrahmanirrahim Övgü ve ihtiramın ziyadesi, Yüce Yaratıcı'nın nimetine mazhar ve "Sizi yeryüzün dehalîfe kıldık" buyruğu fehvasınca adaletle hükmeden sultanların yegâne efendisi olan; farklı tabakalar arasında ihtilaf vukuunda anlaşmazlığın giderilmesi için "Allah'ın size olan nimeti‑ni hatırlayın: Hani siz
Reklam
Roma, bilge bir prensin yapması gerekeni yaptı: Sadece mevcut karışıklıkları değil ileride olabilecekleri de göz önünde tutmak ve en büyük bir enerjiyle engel olmak. Zira eğer hastalık uzun süre önceden kestirilirse kolayca tedavi edilebilir; ama son ana dek beklenirse, artık ilaç bir işe yaramaz, hastalık onarılmaz duruma gelmiştir. Buna
Nerdesin? Sana başkaldırmışım işte; Karanlık içindeyim, ışığın nerde?
Tanrım, hayır şer kaygısından kurtar beni; Kendimden geçir, seninle doldur içimi Aklım ayıramıyor iyiyi kötüden Sarhoş et de bari ne kötü kalsın, ne iyi. *** Ben bugün beden kafesinde mahpusum; Yok olma özlemiyle sarhoş olmuşum;
Her gün kalkıp meyhaneye gitmedeyim; Kalenderlerle boş sözler etmedeyim; Senden bir şey gizlenemez nasıl olsa: Hoş gör de sana gönülden sesleneyim. Gökleri yarıp darma dağın ettiğin gün, Pırıl pırıl yıldızları kararttığın gün, Sen sorguya çekmeden ben soracağım sana: Ey Tanrı, hangi günahım için beni öldürdün?
Sarhoş oldum mu aklım azalır; Ayıldım mı sevincim dağılır. Ne sarhoş, ne ayık bir hal var ya? En güzeli öyle yaşamaktır.
Reklam
Ey can, sana aklı niçin vermiş veren? Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden. Baykuş gibi ne gezersin viranelikte, Yerin akdoğan gibi sultanın eliyken?
Varlık yokluk derdini aklından sil; Bırak öteleri de kendini bil. Doldur şarabı, geniş bir nefes al: Kaç nefes alacağın belli değil. Bir elde kadeh, bir elde Kuran; Bir helâldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman!
sone 148
Ah şu sevgi ne biçim gözler koymuş kafama! Hiç yok onlarla gerçek arasında ilişki; Olsa bile fırsat yok doğru yorumlamama Gözlerin gördüğünü. Aklım öyle gitmiş ki Sevgilisi güzelse yalancı gözlerimin Ve dünya değil derse, sanki ne anlam taşır? Güzel değilse, demek, gözlerinde sevginin Yoktur tüm insanlara görünen gerçek - Hayır! Ne yapsın? Nasıl ersin aşkın gözü gerçeğe? İçi dışı yaş dolu, seyretmekten perişan. Öyleyse şaşmamalı ben yanlış gördüm diye: Güneş bile göremez gökler saydam olmadan. Kurnaz sevgi, yaşlarla kör tutuyorsun beni, Sağlam gözler görmesin diye iğrençliğini.
Sone 113
Senden ayrı düşeli, ben aklımla görürüm: Bana göstersin diye yöneldiğim yerleri El yordamından medet umarım, yarı körüm; Gözüm görür gibidir, ama sönmüştür feri. Bu göz, gönlüme hiçbir gerçek iz göstermiyor, Ne kendi gördüğü kuş, ne çiçek, ne bir varlık; Türlü görüntülerden akla hiç pay vermiyor, Ama bir iz tutmağa gücü yetmiyor artık. Görse bile en kaba, ya da en ince yüzü, En çarpık yaratığı, en çok sevgi vereni, Dağları ve denizi, geceyi ve gündüzü, Kargayı ve kumruyu, hepsinde bulur seni. Başka şey sığmaz, dolmuş seninle tıklım tıklım, Gözümü sahte yapar gerçeği gören aklım.
Sone 74
Üzüntüye kapılma: zalim ecel kıskıvrak Tutup atınca beni dönülmez bir zindana Yine de şiirlerim dünyada yaşayarak Varlığımı sürdüren bir anıt olur sana. Şiirimi okursan göreceksin demektir Bu kutsal armağanı sana bırakıyorum: Toprak kopup geldiği toprağa dönecektir Ama sendedir gerçek varlığım olan ruhum: Öyleyse yitirdiğin canın posası ancak Solucanların avı ecel kölesi beden Hınzırın bıçağına boyun eğen bir korkak; Öyle alçak ki onu hiç anmamalısın sen. Bedenimin değeri ruhun kabı olmaktır Ruhunki ise sende şiirimle kalmaktır.
230 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.