Yani bütün mucizelerin,gizli de olsa,kusursuz olmayan bir yanı vardır.Koruyucuya ve çalıştırıcıya gereksinim duymayan tek bir makine bile yoktur. Hepsinin içinde bir bela saklıdır.Çalışırken, her şeyin içinde var olan,ellerimizle yarattığımız sevgiyi indirir midesine.Bir makinenin yonttuğu kanoyu,balyozu ne yapayım ben? Makine, yaptığı iş üzerinde konuşamayan, gülümsemeyen;bitirdikten sonra yaptığın işe,onlar da sevinsinler diye annene ve babana götüremeyeceğin soğuk,kansız bir nesneden başka nedir ki? Eğer makine ben elimi bile sürmeden yenisini yapacaksa,ben tanao'mı,şimdi sevdiğim gibi sevebilir miyim? İşte makinenin içindeki bela budur.Papalagi hiçbir şeyi sevemez,makine her şeyin aynısından bir daha yapabilirken,nasıl sevsin ki ?
Hayat bir otobüs gibiydi:Ya yolcu olur,yol nereye giderse giderdin,ya da şoför olurdun.Nereye gitmek istediğimle ilgili en küçük bir fikrim yoktu fakat otobüsü sürmek istediğimi biliyordum.
Sabrım sıfırdı.Hiçbir şeyi beklemiyordum.Yaşamakla,o anı yaşamakla ilgileniyor,hayata karşı müthiş bir iştah duyuyordum.Fakat aynı zamanda iyiliğe inancım azalıyordu.Aynı anda her yere gitmek,her şeyi yapmak ve her şey olmak istiyordum.Her şeyi deneyimlemek ve her şeyi duyumsamak istiyordum.Bir yandan da çelişkili fikirler kafamda zik-zaklar çiziyordu.Bir gün genç ve dinamik olduğum, yaşadığım için mutluluk duyuyordum.Ertesi gün dünyanın sonu gelmiş gibi hissediyordum.Hayatimdaki her şey sivri uçlu,keskin ve köşeliydi.Hicbir şey sakince gerçekleşemiyordu.Yine hiçbir şey küçükken olacağını zannettiğim gibi değildi.