Tütünümüz yok, suyumuz da bitmiş işte
Dönüp bakmıyor yüzümüze kimseler şimdi
Peki biz bu kentte doğmadık mı, bu kentte yaşamadık mı
Şu çitin berisinde, kızgın taşların üstünde (günbatımında narrengini alan)
Oyunlar oynamadık mı hayvan kemikleriyle. Alınyazımızı
Kulağımıza fısıldayan gizlice
Büyüler derlemedik mi hurma ağaçlarından
Ve deniz böcekleri toplamadık mı diz boyu sularda bağrışarak
Seğirtirken düşmesin diye gömleğimize doldurduğumuz (göğsümüzden ince ince kan sızardı bu yüzden)
Dualar göndermedik mi gemicilere, sudan ve ılık meltemlerden karılmış dualar
Sonu hep deniz köpüklerini andıran
Limandaki kımıltısız çöpleri andıran
O dilsiz balıkçıyı andıran. Manastırın ordaki saz kulübenin
Yanıp da kül olduğu akşamki
Sarsıcı ıslığı da.
O günden bugüne çok kül olmuşluğumuz var