Dimağına sağlık.
Özel'in, İstiklal Marşı Derneği vasıtasıyla hedeflediği menzile varamadığı için zaman zaman uğradığı hüsranla baş edebilmek adına tarihe ve müesses nizama salladığını düşünürüm. Bu sallamalarını nasıl bir usul/metod gözeterek gerçekleştirdiğinin şerhine benzettim yazını. Yani yazın bana göre, bir başka, "yeterince (kiminin nazarına göre fazlaca) müslüman ol(a)mayanlar"a sopa sallama, andaki arızaları geçmişe ve geçmişin arızalarını ana hasretme denemesi olmuş bana göre. Özel'in muharrirliğini önemseyen herkes için bir uyarı levhası, veya en azından benim için. Yazıda, zihinleri kilitleyen anahtarlar olarak nitelediğim ifadeleri not aldım. Bunların kilitleyen anahtarlar, yani açan anahtarlar olmadıklarını söylüyorum. Oysa anahtar, hem kilitleyebildiği hem de açabildiği için anahtardır.
- İslamî mücadele
- İdeal bir İslamî düzen
- İslamî bir yaşam
- İslamî gerekçeler
- İslamî yaşamın muhafazası
- Cenâb-ı Hakk'ın egemenliği
Bunlara gelmeden önce altını kalın çizgilerle çizdiğim bir kısmı öne çıkarmak isterim. "Özel’e göre medeniyet, insanların kendi hayatlarını, kendi elleriyle oluşturdukları kurumlar aracılığıyla yönlendirme arzusu ise Müslümanlar tarafından reddedilmesi gereken bir kavramdır... Dolayısıyla Özel için İslami mücadele, Cenab-ı Hakk’ın egemenliği dışında bir güce boyun eğilmemesi anlamına gelirken, medeniyet, insan eliyle icat edilen kurumsal yapıların bu egemenliği yok etmesi demektir".
Özel'in kavramlar dünyasında aşağı yukarı bu şekilde ifadesini bulan medeniyetin, saadet asrı ve raşit halifelere dair, yine Özel'in kabul ettiği tarih kurgusuyla yakından değil, teğet geçen değil, iç içe geçen bir anlam ilişkisi var. Tarihi, önerme ya da savları vasıtasıyla kendini layüsel kılmak için, ya da 'öteki' addedilene karşı sopa kılmak için incelemeyenin bilebileceği üzere, mezkur dönemler de dahil, insanlar kendi hayatlarını, kendi elleriyle oluşturdukları kurumlar aracılığıyla yönlendirdiler. Vahiy ve nübüvvet; sıfırdan kültür, kurum oluşturmaz, insanlar, coğrafyalarına ve ana dillerine göre, vahiy ve nübüvveti anlamlandırarak, kültürü de kurumları da tevhid dairesine alarak şekillendirirler. Bunu, geleneğin arızî yönlerini düzelterek yaparlar, ya da yapamazlar. İnsanlar, siyasi bağlamda, gövdelerine bol gelen "Cenâb-ı Hakk'ın egemenliği" gibi ifadeleri kullanmayı ne kadar sevseler de, "Cenâb-ı Hakk'ın egemenliği"nin neye işaret ettiğini düşünebilmek, yine insan eliyle, insan yasalarıyla, insan kurumlarıyla mümkün olur. Mesela, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması, Cenâb-ı Hakk'ın egemenliğinin izhârıdır. Dolayısıyla, modern medeniyetin insan eliyle icat edilmiş kurumlarının, mezkur egemenliği yok etmesini söz konusu etmek, mezkur egemenliğin yok edilebilir olduğunu düşünmenin ikrarıdır. Kavramların, mefhumların ya da eylemlerin başına İslamî sözcüğünü kondurmanın, şuur dışı bir seçkinciliğe işaret ettiğini, İslam'ı da bir çeşit pazara, dükkana, mağazaya dönüştürdüğünü düşünüyorum. Özel'de şuurlu bir seçkinciliği de gözlemleyebiliriz. Şiir yazan bir insanın, simgeleri, sembolleri önemsemesi, bunları öne çıkarma gayreti yadırganası değilse de, kimlik anlatısını kuvvetlendirmek adına kullandığı ne varsa, ki ben bunlara Özel'in takıklığı demekte bir beis görmüyorum, küçük bir çocuğun oyuncaklarına benzetiyorum. Misak-ı milli haritalı kupa bardaktan, tişörte, "Kur'an yazısı Türk yazısı" denklemine, hülasa Özel aydınlanmasının tüm sembollerine baktığımda oyuncaklar görüyorum. İdare-i maslahattan kaçınma, keskin tavır, tavizsizlik, ötekini değillemenin, öteki üzerinden bir kimlik anlatısı kurmanın ve bu kimliği pekiştirmenin aracına dönüşünce, sayısız oyuncağıyla mutsuz olan bir çocuğu görür gibi oluyorum.