Mert Kuru

Mert Kuru
@MertKuru
M. Kemal Atatürk Felsefe-Tarih-Politika-Edebiyat “Okumak, beyinde ihtilâl yaptırır...”
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
16 Temmuz 1999
475 okur puanı
30 Mar 2021 tarihinde katıldı
Tanıdığın kimse takip etmiyor
Ortak okuduğunuz kitap bulunmuyor
Sabitlenmiş gönderi
Kitaplığım, benim kendi cumhuriyetim ve ben bu cumhuriyet'de kendi çağdaş devrimimi yaşıyorum.
Türkiye'yi nüfuz alanı içine sokabilmek için ABD, Türkiye'de İslamcı, gerici, Cumhu­riyet düşmanı akımlar ve etnik bölücülüğü teşvik ve tahrik edici kur­gular oluşturdu. Soğuk Savaş döneminde özellikle sağ ve sol ideolo­jik boyutlarıyla şekillenen terör olayları, 1980'li yıllarla birlikte bir yandan bölücü terör diğer yandan irticai akımların yükselmesiyle birlikte değişik bir boyut kazanmıştır.
Sovyet yayılmacılığına karşı Batı, Türkiye'yle ittifak yapmakla yetinmedi. Türkiye'yi Batı yörüngesine sokmak ve iç dinamiklerini ele geçirmek için çalışmalara başladı. Türk halkının millet olmaktan çıkıp cemaat­lere ve etnik gruplara bölünmesinin önü açıldı. ABD'nin istekleri doğ­rultusunda okullara din dersleri konuldu ve Cumhuriyet'le bir köşeye çekilmiş Gazalici düşünürler, çekildikleri kuytulardan yeniden üst düzey görevlere atandı. Gazali kitaplarının çevrilip yayınlanmasında patlama yaşandı. Felsefe ve mantık dersleri 1980'lerin ilk yıllarında okullardan kaldırıldı ve yirmi yıl boyunca okutulmadı.

Okur takip önerileri

Tümünü gör
1980'li yıllarda Afganistan'da İslamcılarla müttefik olan ABD, Türki­ye'de yine sol ideolojiye karşı Türk-İslam sentezini 12 Eylül yönetimi­nin kafasına sokmuş, daha 1970'lerde Komünizmle Mücadele Derne­ği üyesi olan Gülen'in hareketi de böylece doğmuştu.
27 Mayıs ha­reketi ABD için sürpriz olmadı ve darbe sonrası yönetimin tutumu da ABD'yi memnun edecekti. Nitekim Devrim hükümetinin ilk yap­tığı iş ABD'ye dış politikasının değişmeyeceği konusunda garanti vermek oldu.
Sputnik olayı, ABD'nin Sovyetler'le yarışında parayı daha çok kendi­si için ayırmasına neden oldu ve dış yardımlar azaltılmaya başlandı. Buna rağmen, ABD'nin artan yardımı Türkiye'nin ekonomik sorunla­rını çözmeyecek, Başbakan Menderes Moskova'nın kapısını çalmak isteyince, seyahate çıkmadan 27 Mayıs 1960 Darbesi'yle düşecektir.
On yıllık Demokrat Parti iktidarı dönemi, Türkiye'nin sadece ekonomik anlamda değil, dış siyaset ve sa­vunma alanlarında da yoğun şekilde dünya kapitalist sistemiyle birle­şip onun bir parçası haline geldiği dönem olmuştur. Bu değişim, Kema­lizm'in dış ilişkilerdeki ihtiyatlı tarafsızlık siyasetiyle bölge ülkeleriyle iyi komşuluk ve işbirliği hedefinden önemli bir kopuş olmuştur.
Türkiye, 1950'ler bo­yunca, olayları NATO açısından değerlendirmeyi ulusal bir politika olarak benimsemiştir. Aynı dönemde, Yunanistan'ın Asya-Afrika devlet­leriyle birlikte oy kullandığı dikkate alındığında, Türkiye, NATO'nun uyumlu bir müttefiki olma olgusunu abartmıştır. Türkiye, 1950'lerde, bölge ülkeleriyle olan ilişkilerinde kendi ulusal menfaatlerinden zi­yade ABD ve NATO menfaatlerine uygun davranmış; bu husus, bölge ülkeleriyle olan ilişkilerini menfi olarak etkilemiştir.
Neyi içerdiği ve kimlerin imzaladığı belli olmayan "Karşılıklı Yardım ve İşbirliği Antlaşmaları" ve benzeri pek çok antlaşma "bağımsızlık" görüntüsü altında ABD'nin efendiliğinin tescil edilmesidir.
CHP, 1947 yılında programını değiştirmiş ve Demir-Çelik Kombi­naları, Genel Makine Fabrikası, Elektrolitik Bakır Kombinası gibi ağır sanayi projelerinden vazgeçildiğini açıklamıştır. Makine Kimya En­düstrisi'nin (MKE) gerçekleştirdiği ve Danimarka dahil birçok ülkeye ihraç edilen 8 kişilik yolcu uçağı üretimine son verilmiştir. Türkiye, Batı'ya bağlanmanın yeni bir aşaması olan Avrupa Birliği (o zaman­ ki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu-AET) sürecine girmiştir.
Amerika, II. Dünya Savaşı sonrası diğer ülkeleri borçlandırarak kendine bağla­ma stratejisi uyguluyordu.
Truman'ın 1947 yılı Mart'ında ilan ettiği doktrin her ne kadar Türk-Amerikan ilişkilerinde bir dönüm noktası olarak görülse de, ila­nın asıl nedeni Sovyet tehdidine kaşı Türkiye'nin savunulması değil, Yunanistan'ın içinde bulunduğu içsavaştan kurtulması ve Avrupa'nın güvenliğinin sağlanmasıdır.
Türki­ye'yi nüfuz alanı içine sokabilmek için İslamcı, gerici, Cumhuriyet düşmanı akımlar ve etnik bölücülüğü teşvik ve tahrik edici kurgular sağlandı. Türk halkının millet olmaktan çıkıp cemaatlere ve etnik gruplara bölünmesinin önü açıldı.
1929 yılı itibariyle Türkiye'de kurulu şirketlerin ödenmiş sermayelerinin %50'si Türk, %32'si İngi­liz, %14'ü İsviçre şirketlerine aitti. 1929 yılındaki Dünya Ekonomik Bunalımı'yla birlikte yabancı sermayeye yönelik tavır değişecek, ya­bancı sermaye yatırımlan önemini yitirecek ve sonuç olarak, II. Dün­ya Savaşı'nın sonlarına kadar doğrudan yabancı sermaye yatırımları hemen hemen sıfırlanacaktı.
Atatürk dönemi milli ekonomi modeli.
Atatürk dönemi, dışa bağımlılığın ve dayatmala­rın yok edildiği, milli bir ekonominin kurulduğu, ekonomide sürekli ve düzenli bir büyümenin sağlandığı, bunun yanında Osmanlı borç­larının ödendiği bir dönem oldu. Bu dönem denk bütçe uygulama­sıyla ticaret açığı verilmeyen tek dönemdir.
Osmanlı'nın kendi öğrencisinden çok olan misyonerler
1900'lü yıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nda 4 büyük Batılı devletin kurduğu 1.244 misyoner okulunda 73.000 öğrenci okumaktaydı. Osmanlı Rüşti­ye ve İdadi'sinde ise toplam 653 resmi okulda 35.000 öğrenci okumak­taydı.
3.964 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.