Yaşamak, karanlık bir denizin kıyısında yürür gibi kaybolmanın kıyısında yürümekmiş; insanın kendisiyle mesafesi, dünyanın geri kalanıyla arasındaki mesafeden daha büyükmüş. Yalnızlık hayatın içindeki küçük bir parça değil, hayatın kendisiymiş.
Felaket senelerimde beni o kadar sıkıntım içinde rahatsız etmemek dirayetini gösterenler şimdi bana hısım akraba sevgisi ve dostluk gibi yüksek insani meziyetlerin bende de bol bol mevcut olduğunu ispat edebilmem için lazım gelen fırsatı vermekte birbirleriyle adeta göz açtırmayacak şekilde yarışa girmişlerdi.
İnsanoğlu güzel şeye düşmandı. Nasıl bilmeden kendi saadetini, başkasının saadetini yıkmak isterdi. İnsanoğlu huzurun, iyiliğin düşmanıydı, kendi kendisinin düşmanıydı.
Ona göre insan ruhunun en az tahammül edebildiği şey, -belki daha ötesi olmadığı, kendimize mühlet vermeden yaşamağa mecbur olduğumuz için olacak- saadettir.