Zamanında bir kadın sahraya çıktığı bir zaman, yol üzerindeyken bir kimse ile karşılaşır. O kimse kadına tamah ile bakmaya başlayınca kadın '' ey kişi niçin bana öyle bakarsın '' der.
'' Ey kadın, senin muhabbetin canıma tesir etti ve aşık oldum. Onun için bakıyorum. Her baktığımda sende Allahı görüyorum'' der.
Ey kişi benim bir kız kardeşim var arkamdan geliyor. O daha güzeldir.
O kimse de kardeşini göreyim diye arkasına doğru bakınca, kadın o kimsenin yüzüne ansızın bir tokat indirir.
Behey yalancı herif
Sana muhabbet davası etmek ne kadar uzak.
Seni görünce arif zannettim.
Yanıma geldin aşık zannettim.
Şimdi ise tecrübe ettim gördüm ki
ne aşık ne de arifsin.
Aynı zamanda muhabbet davasında yalancısın.
Eğer muhabbet davasında sadık olsaydın benden başkasına iltifat etmezdin.. der..
Başkalarının kusurlarıyla ilgilenen kimse, kendi kusurlarını görmez olur. Kendisine teklif edileni kabul eden,yapilacak teklifi kaçırmaz. Teklif edilmesine yönelen kimse ise, yapilacak teklifi elinden kaçırır.
Şu hususlar sandıkların huyudur;
Doğru olsun yalan olsun asla Allah adına yemin etmezler. Gıybet yapmaz ve yaptırmazlar. Karınlarını tam doyurmazlar. Söz verdiklerinde dönmezler. Inşallah demeden konuşmazlar. Asla mizah yoluna sapmazlar.
Kendim nasılsam, insanları ona göre değerlendirme hatasına düşmem der Montaigne. Her insan durduğu yerden yorumlar dünyayı. İnsanın durduğu yer, dünyada yaşadığı yerdir ve hayatı değerlendirme biçimi de durduğu yerde gördükleriyle sınırlıdır.
Bütün felsefelerin, araştırmaların, ilerlemelerin kaynağı meraktır. Sonun başlangıcı olan umursamazlık ise bilgiye, cesarete ve iyiliğe hiçbir merak duymayan; hatta bilgiyi öğrenmek için merak bile duymayan bir cehalettir.