Dayanırım yavrularım dayanırım…
…Bilirim, bilirim de gene de yüreğim yanar, demircilerin köresi gibi…
…Demir olsaydım çürürdüm, toprak oldum da dayandım, toprak oldum da dayandım, toprak oldum da…
“Irkımız,”…
…”Kahraman ve hem de yüce, yüceler yücesi ırkımız, yiğitlerimiz, yiğidin harman olduğu ülkemiz… Arı bir pınar suyu gibi temiz kanımız. Bütün damarlardan üstün can damarımız. Orta Asya’dan buralara kadar kıl çadırlarda gelen ırkımız. Bütün dünyaya kan saçan, her kıl çadırı muhteşem bir saray yapan ırkımız. İnsanlığın bayrağını yükselten bir ırktır bizim ırkımız. Eğer biz olmasaydık, olmasaydık, olmasaydık…”…
…”Biz olmasaydık bütün dünya ışıktan, yiğitlikten mahrum kalırdı. Dünyayı adam eden şanlı soyumuz… Biz olmasaydık, insanlık kötürüm kalırdı… Orta Asya’dan savlet edip Ön Asyaya kadar gelen soyumuz… Biz tarihlere adımızı altın harflerle yazdık. Kayalara, gökyüzüne yıldızları, ayı biz kazıdık. Tanrı dağlarından attığımız ok Alp dağlarının bağrını deldi ve öte yana geçti. Demir bilekli pehlivanlar saldık yeryüzüne. Kükremiş aslanlar misali, muhteşem yelelerimizi savurarak, sallayarak dolaştık yeryüzünü. Yolumuza çıkanı ezdik. Aman dileyenin kınına dokunmadık. Mağrıptan maşrıka kadar dünyayı zapt ettik. Çelik donlu kaplanlar dolaştı dünyayı, alınları ay ve yıldızlı. İşte arkadaşlar, siz böyle bir soydansınız.
“Yaşamak ne işe yarıyor diye sordum kendi kendime. Yaşamak ne işe yarıyor, söylesene Murtaza Ağam?”
Murtaza Ağa sustu bir süre, gene gözlerini gözlerinin içine dikti, uzun uzun baktıktan sonra yürekten gülerek Alinin koluna girdi:
“Sahi bre Ali, yaşamamız, ölmekten bu kadar korktuğumuz, yaşamak ne işe yarıyor? Uğruna bu kadar alçaldığımız, zulmettiğimiz, haram yediğimiz, insan öldürdüğümüz yaşamak ne işe yarıyor? Sonunda işte böyle ya bir kasabayı, ya da küçücük bir mezarlığı kokuyla dolduruyoruz. Vay babam, insan ölüsü de ne kadar kokarmış böyle, it leşinden de beter. Ben de böyle kokacak mıyım?”