Mutlu

Sinemaya gidersin ve canın mısır çeker. Dersin ki bir mısır alayım da âdet yerini bulsun. Bir bakarsın 100 gram mısır 19 TL Kola 8 TL. E film zaten 20 TL. Pahalı mı? Hayır. Fahiş ve adice ama pahalı değil. Çünkü alma kararı sana bağlı. Yaşamsal ihtiyaç değil! İlaç da değil. Almazsan ölmezsin. Ha tabii eğer sevgilin ya da çocuğun ile gitmediysen...
Reklam
Spor
Spor fanatizmi de bir anlamda bilişsel çelişkidir. Sporun amacı takım olmak ve birliktelik kurmak İken, insanların ayrışması hatta birbirini öldürmesi çelişki değil mi ?
Lütfen her gittiği yerde sadece Instagram için hikâye çekmeye çalışanlar gibi olma. Başkaları için yaşama “Onlar ne der?” diye yaşama. Onların beğenisine layık olmak veya gazaplarından uzak durmak için yaşama.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kapitalizm diyor ki: “Her şeyin bir bedeli var ve sende o güzel paracıklar varsa, alırız. Hepsini alırız.”
Aile baskısı çocuğu yalancı da yapar. Çünkü çocuk, fikrini her söylediğinde ceza alır. Bağırılır. Bağıran anne baba, kendileri de öyle yetiştikleri için bağırır. Bir insan bağırarak iletişim kuruyorsa, onun fikrinin hayvandan farkı yoktur. Bir süre sonra ne böğürdüğünün önemi olmayacak. Sadece “Hööö!” diye bağırsan da şartlı öğrenme ile çocuk zaten pes edecek. Sen anne baba değilsin. Sen Hitler’sin. Sen diktatörsün. Sen çocuk ruhu katilisin. Senden daha kötü bir aile olamazdı zaten. Çünkü sen çocuk eğitmeyi sadece “Halıya sıçmasın, açlıktan ölmesin, sorun çıkartmasın yeter" diye düşünüyorsun. Ruh sağlığı, kişisel gelişimi, bir sanatı benimsemesi, müzik aleti çalması, istediği kariyeri yapması senin için çocuk gelişimine dahil değil.
Reklam
Böcekler gibi, önemsiz, kişisel uğraşlarınızın ve dertlerinizin batağı içinde kıvranmayınız. Bunun yerine devletin temellerinin yenilenmesini ve toplumun bundan sonra alacağı eğitimin yöntemini düşününüz.
İnsan, kendisinde kalmayacaklar uğruna, kendisini kendisi yapan şeyleri neden harcardı ?
Dostluğun,sevgililikten öte olan ve sevgililikte bulunmayan çıkarsız yanı buydu işte.
Anglo-Saxon ülkelerinde, Luther dinbiliminin Almanya'da kazandığı önem kadar önem kazanan Calvin kuramı, gerek ruhbilimsel açıdan, gerek dinbilimsel açıdan, temelde Luther'in özünü yansıtmaktadır. O da Kilisenin yetkesine ve öğretilerinin körü körüne kabul edilmesine karşı olmakla birlikte dinin, insanoğlunun güçsüzlüğünden kaynaklandığını savunur; kişinin kendisini aşağılaması ve insan onurunun yok edilmesi, düşüncelerinin ana motifini oluşturur. Ancak ve ancak, kendini küçük gören kişi gelecekteki dünyaya hazırlanmaya adayabilir kendisini.38 Ona göre biz kendimizi aşağılamalıyızdır ve Tannnın gücüne güvenmenin tek aracı işte bu kendini aşağılamadır. "Çünkü, kendimize olan güvensizliğimiz ve kendi perişanlığımızın bilincinde olmaktan kaynaklanan kaygı kadar hiçbir şey, aklımızın tüm güvenini Tanrıya yöneltmemize neden olamaz." Bireyin, kendisinin efendisi olduğunu sanmamasını öğütler. "Biz, kendimize ait değiliz; öyleyse, yapmak istediklerimize ne aklımız ne de irademiz egemen olmalıdır. Kendimize ait değiliz; öyleyse tenimize göre elverişli olabilecek şeyi aramamız amaçlarımızın nesnesi olmasın. Kendimize ait değiliz; öyleyse, bizim olan her şeyi, ve de kendimizi, mümkün olduğu kadar unutalım. Tersine, biz Tanrıya aitiz; öyleyse onun için yaşayalım ve ölelim. Çünkü, açıkça görüldüğü üzere, insanların başına gelebilecek en büyük felaket, kendi kendilerine boyun eğmektir, kurtuluşun tek yoluysa, önümüzde yürüyen Tannnın peşinde gitmekten başka hiç birşey bilmemek ve de istememektir."
"Kolay kolay anlatamayacağımız şeyler gördük biz. İnsanoğlunun kendini neden hayvandan üstün tuttuğunu anlamakta zorlanmamıza sebep olan şeyler. "
Reklam
Peki onun yaşına geldiğimde ben nerede olacağım? diye düşündü Rizzoli. Bir hastane odasında sırt üstü yatmış yaptığım seçimlerden, karşıma çıkan o yola sapmadığım için pişmanlık mı duyacağım? Boş duvarlı evini, boş yatağın düşündü.
"Tanrı, ne kadar haklı olurlarsa olsunlar, güruhun ayaklanmasına izin vermektense, ne kadar kötü olursa olsun hükümetin varlığına dayanmayı yeğler.Bir Prens ne kadar buyurgan olursa olsun,prens olarak kalmalıdır.Yönetici olabilmek için uyruklara gereksinimi vardır,bu yüzden kaçınılmaz olarak yalnızca birkaç kişinin kafasını keser."
....Joey camdan dışarı bakmaya devam ediyordu. "Bugün bir cenazemiz var," dedi sessizce. "Şu limuzinleri görüyor musunuz? Çocukluğumdan beri cenaze merasimlerini seyretmeyi sevmişimdir. O kadar güzeldirler ki. Çok mağrur bir görüntüdür. İnsanların hâlâ bozamadıkları tek şey bu. Henüz kirletemedikleri tek şey. Evliliklere benzemiyor yani. Hani uçaktan atlarken falan evleniyorlar ya! Ya da televizyonda evlilik teklif ediyorlar hani. Oysa cenazelerde eskisi gibi saygı gösteriyor insanlar..."
"Bütün dünya," diyor rahip Martin Butzer, "en büyük kazancı getirecek iş ve mesleklerin peşinde koşmakta. Bilim ve sanat, en aşağı el işleri uğruna bir kenara bırakıldı. Tanrının soylu çalışma yetisiyle donattığı bütün zeki kafalar, bugünlerde, onurlu bir kişiye hiç yakışmayan hileyle ağzına dek dolu olan ticarete daldılar."
..."Efendinin mülkünün yakınında yan-bağımsız bir toplulukta yaşayan bu orta sınıf köylüsü, vergilerdeki ve işlerdeki bu artışın kendisini düpedüz köleye, köyün ortak mallarını da efendinin malikanesinin bir parçasına dönüştürdüğünün farkına varmaya başladı."
Resim