Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.12
Nihal İlhan
Nihal İlhan
@Nihaldafne
Seyahat ve edebiyat yazılarımı okumak için Tozlu Bavul blog sayfamı ziyaret edebilirsiniz.
Editör
İzmir
1411 okur puanı
Şubat 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Diplomatik Vahşet
2 Ekim 2018 Cemal Kaşıkçı'nın diplomatik vahşete kurban gittiği yıl. Neredeyse hiç televizyon izlemeyen biri olarak bu cinayeti de yüzeysel olarak takip etmiştim sosyal medyadan. Kitabı çıktığı hafta almama rağmen uzun zaman rafta beklettim. Geçtiğimiz günlerde bir makale de rastlayınca okumak için gün yüzüne çıkardım.
Kitap, altı bölümden
Loukianos, MS. 125-180 arasında yaşadığı düşünülen Süryani hiciv ustası. Hellen felsefesi ve tarih yazını üzerine eleştirel ve nüktedan yapıtlarıyla tanınır.
"Ne anlatacak doğru düzgün bir hikayem var ne de şaşırtıcı maceralarım, bu yüzden yalanlarla dolu bir hikaye anlattım. Ama benim yalanlarım diğerlerinden daha dürüst zira gerçek olmayan şeyleri anlattığım halde en azından yalancı olduğumu söyleyerek dürüst davranıyorum. İtiraf etmeliyim ki ne gördüğüm ne yaşadığım ne de duyup öğrendiğim şeyler hakkında yazıyorum. Bu yazılanlar ne olması mümkün ne de olabilecek şeyler. Bu sebeple hiç kimse yazdıklarıma inanmamalı." sözleriyle seleflerinin yalancılığına sataşır. Göndermeler yapıp hem Homeros'un destanlarından hem de Herodotos gibi tarih yazarlarından okuduğumuz olağanüstü olayları eleştirir.
Kitabın konusu, yolculuk. Yaşadığı döneme bakıldığında zihninde canlandırdığı uzay yolculuğu hayali ve kurgulanmış karakterler şaşkına uğratıyor okuyucuyu.
Gerçek Bir Hikaye'nin uzay macerası Jules Verne'nin 1865 yılında yayımlanan Ay'a seyahat romanına esin kaynağı olmuş. Loukianos'un bu eseri 1930'lardan itibaren popüler olmaya başlayan "uzay operası" türüne de arketip oluşturur, hatta gezegenler arası emperyal mücadelenin konu alındığı kısmı 1977'de bilim kurgu ve uzay operası türleri için zirve olacak George Lucas'ın Star Wars serisine ilham vermiştir.
Sus Barbatus1
Övgülerin en güzelini hak edecek bir kitap okudum. Muhteşem bir kış masalı... Kar bizim buralarda heyecan, imkansızlıkların olduğu yerlerde çaresizlik, yoksulluk ve esarettir. Karın içinde yürüyen Kenan ve Zeynep ile başlıyor kitap. Aslında başlangıçta sadece iki kişi onlar, isimleri yok. Karın içinde donmamak için mücadele eden
Okur Takip Önerileri
İkisi novella, biri kısa hikayeden oluşan kitap özellikle Sahaf Mendel ile yüreğinize dokunuyor. Yahudi asıllı Galiçyalı Mendel yalnızca bir sahaf değil aynı zaman da kitap antikacısıdır. Kütüphanelerde, sahaflarda aradığını bulamayanların uğrak yeridir. Çünkü Mendel'in neredeyse bulamadığı kitap yoktur. Aynı zamanda inanılmaz bir hafızaya sahip olan Mendel'in bu özelliği koleksiyonerler içinde onu vazgeçilmez yapar. Özellikle Yahudi düşmanlığını, ölümden sonra hatırlanmayı duygusal olarak işlemiştir.
Üç eserin de ortak bir noktada buluşur: Tutku. Yahudi asıllı Zweig bu kimliğini eserlerinde doğrudan ortaya koymaz, ancak Tevrat'a ve Kitabı Mukaddes'e yaptığı göndermeler dikkat çeker. Sahaf Mendel'de seçtiği isim Tevrat ve Eski Ahit'tendir. Mendel ise yine İbranice kökenli olup Menachem isminin Musevi dilinde okşayıcı hitap şekli olarak değiştirilmiş hali, hoş bir şekilde söyleniş biçimidir.
Zweig eşsiz anlatımıyla yine okuyucuyu büyülüyor.
Sineklerin Tanrısı'na başladığınızda bu kitabı ıssız bir adada çocukların serüvenlerini anlatan, küçükler için yazılmış bir öykü olan "Mercan Adası" nın çağdaş bir uyarlaması sanabilirsiniz. Hatta Golding, bu şüpheyi desteklemek istercesine iki karakterine Ralph ve Jack adlarını verir.
Altı ile on iki yaş arasındaki çocuklar,
İhanet, karakter eksikliğidir. Saygılar...
Cümle Göğün Mavisi, Ayhan Koç ile selamlaşma kitabım oldu. Yazar edebi teknikleri büyük bir ustalıkla kullanmış. -mış, -miş'li ve geçmiş zaman kipiyle yazılmış yerler Zülfü Livaneli'nin kullandığı tekniği anımsattı ama hiç rahatsız etmedi. Yazar ayrıca, KHK'lılar, mülteci sorunu, basın özgürlüğü, muhafazakârlaşma(günümüz siyaseti), Kürt meselesi gibi konuları titizlikle işlemiş.
Konusuna gelince; bir yolsuzluk dosyasını gazetesinde cesur yüreklilikle yazan Fevzi Durukan, her an polisin gelip onu tutuklamasını bekliyor. Bu kaosun içinde yaşarken bir taraftan da eşinin onu aldattığı gerçeğiyle savaşıyor. Hep söylerim ihanet hiç kimse için kolay atlatılabilir bir durum değildir. Erkek için de kadın için de. Kuşku insanı yer, kemirir. Fevzi de o kuşkunun içine düşüyor bir kere. Eşinin güncelerini okuyarak bir ışık arıyor kendisine. Ahlâk, çok ince bir çizgidir aslında. Şeytana uydu kalıbına inanmam. Aciz ise o kişi, karakteri zayıf ise aldatır. Fevzi'nin zihninde yaşadığı ihanet, yazdığı romanın kurmacasıyla iç içe geçer. Ve tahmin edilmez bir sona ulaştırır okuyucuyu. Okunmaya değer bir kalem bırakıyorum buraya. Okunmalı, okutulmalı...
Baba Olmak Nedir?
KANINI SATAN ADAM
Bu kitabı okuyup bitirdiğimde kendi kendime şu soruyu sordum: Herkes baba mı? Ya da bir baba çocukları için ne kadar fedakâr olabilir? Bir baba kendisinden önce çocuklarını düşündüğünde gerçek bir baba olabilir!!!
Çin Kültür Devrimi, o dönemde yaşanan kıtlık yılları buram buram hissediliyor kitapta. Ama bu kitabın gizli
Kapak Kızı kitabının bahsedilen, merak edilen kızı Şebnem'in hayatı.
Hani "anasına bak kızını al" derler ya öylesi güzel, eltileri tarafından kıskanılan Hülya ile kolsuz Cavit'in kızı Şebnem. Ama güzellik zehirlidir bazen ve en onulmaz zamanı bekler solmak için. Şebnem'in hayata isyanı da hastane odasında babası yatarken annesini Süleyman Amcası ile yakalayınca başlıyor. Herkesin bir kırılma noktası vardır ya hani Şebnem'in düşüşü de hayattan öç almak için soyunmasıyla başlıyor. Toplum düşeni sever, tanıdığında namussuz etiketini yaftalar alnına. Silebilir misin? Böylesi yobaz bir toplumda yaşıyorsan asla silemezsin, silmene izin vermezler.
Osman'la tanışınca hikayesi yön değiştirir. O Osman'ın kıymetlisi, dillere destan aşkı olur bir anda. Varlıklı babanın oğlu Osman, şımartmasını da bilir Şebnem'i. Pahalı hediyeler, seyahatler, lüks ziyafet sofraları, pahalı ev, araba ve eşyalar. Ama hazıra dağ dayanmaz. Yokluk beraberinde huzursuzlukları da getirir.
Peki ya en sevdiği dostu Gün'ün ölümü? Kolunu kanadını kırar. Hayata karşı eksik bırakır Şebnem'i. En zor anlarında da hep Gün'ün eksikliğini hissedecektir.
Hayattan intikam için atılan adımlar, günü geldiğinde düşüşünü bekler. Ama Şebnem'in kaybedecek bir hayatı yoktur. Son kozunu oynadığında geriye dönüp bakmayacaktır.
.
.
Ayfer Tunç, Türkiye'nin çürüyen yüzüne ayna tutuyor bu romanında.
"Akmamak için kendini tutan suyu gördüm."
Henri Michaux
.
üşüdüm dün gece
en sevdiğin şarkıyı dinledim
art arda çok kere
'vazgeçtim dünyadan' diyormuş kadın
biz anlamadık
.
eski bir defterin karanlığına
külle yazılmış cümlelerdir
çocukluğum, çocukluğum
tüyden bir kalbin yorgun işçisi
.
zaman
ılık aksın bu akşam
selam olsun üşüyen ruhlara
.
.
Yıllardır yazıp, biriktirdiği şiirlerin yer aldığı kitap sarsıcı üslubuyla belleğinizde yer ediyor. Öykülerine aşina olduğunuz yazarın bir de şiirleriyle tanışın isterim.
.
Kitapları Kurtaran Kedi
"Okumak yalnızca keyif almak, heyecan duymak değildir. Bazen her satırı inceler, aynı metin içerisinde gidiş gelişler yaparak tekrar tekrar okur, başını iki elinin arasına alarak ilerlersin. O bunaltıcı süreç sonunda birden görüş alanın açılır. Uzun mu uzun dağ yolunu tırmandıktan sonra tüm manzarayı görebilir hale gelmek gibi"
.
Rintaro Natsuki, dedesinin ölümünden sonra kendisine miras kalan kitabevinde yapayalnız hisseder. Özel seri kitapların bulunduğu, tavana kadar rafları dolduran bu kitabevi sıradan bir lise öğrencisine aittir artık. Mutsuz, bir o kadar da hayata karşı ümitsizdir. Tam da bu yalnızlıkta tekirgillerden tekir çıkar karşısına. Sıradan bir kedi değildir tekir, konuşabiliyor olması şaşırtır Rintaro'yu.
.
Sonrasında kitabevinin arka koridorlarında açılan bir labirentle birlikte farklı deneyimler yaşarlar. Bu macera dolu yolculukla birlikte kitapların gücüne ve bir yüreği olduğuna siz de ikna olacaksınız.
Oruç Aruoba/Hani
.
Kendin olarak sana gelen
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen
sensiz de olabilecekken, senin olmayı seçen
kendi olmasını, senin ile olmaya bağlayan
O, işte...
.
Kendin olmaya çalıştığın her durumda, sen de eksik düştün, ötekiler de: kendine katmağa çalıştığın her öteki, başkası olup çıktı. Bu arada sen kendin de, başkalaştın, "O ötekini belki kendim kılarım" diye...
.
Hani; sizin duygularınızın kaleme alınmış hali.
Hep hani deyip tamamlayamadıklarınız. Keşkeleriniz gibi...
Her satırında ayrı bir duygu geçişi, güzelliği yaşatıyor yazar. Kalemiyle tanışmayanlara güzel bir tavsiye...
.
Vazgeçebilecek misin maskelerinden?
Hepsini çıkardığında utanmadan, dimdik durabilecek misin?
Temiz misin mesela?
Pırıl pırıl mı için?
Ya da kirli misin?
.
Uyandığında, din devleti haline gelmiş bir ülke. Kızların pantolon giymesinin ayıp görüldüğü, okumaya karşı, feministlerin ve eşcinsellerin şeytan gözüyle bakıldığı bir Amerika.
.
İnsanları suçtan vazgeçirmek için başlatılan bir uygulama: Renklendirme. Suçunuzun ağırlığına göre deriniz vücudunuza enjekte edilen bir virüsle renklendiriliyor. Ve aldığınız ceza yılınız kadar bu renkle toplumda yaşamaya mahkumsunuz. Tabii insanların renginize göre işediğiniz suçu bilip dışlaması da cabası.
.
Hannah Payne'de evlilik dışı ilişki yaşayıp, kürtaj olduğu için on altı yıl boyunca "Kırmızı" olarak yaşamaya mahkûm ediliyor. Kırmızı olmasına sebep olan kişiyi de açıklayamıyor. Çünkü saygın kişiler hep korunmalıdır. Toplum hep bunu ister. Kırmızı olarak başladığı hayatında ailesi ve toplum tarafından dışlanıyor. Rehabilitasyon için gittiği din merkezinden bir süre sonra ayrılıp, macera dolu bir yola çıkıyor.
.
Uygulanan renklendirme kürtaj için olmayabilir lâkin ağır suçlar için muhteşem bir ceza sistemi olabilir. Toplumda ayırt edilebilir olmaları sizce de güzel olmaz mıydı? Ayrıca dinlerin gerçek yüzünün tokat gibi distopik bir roman okudum. Sonu evet daha farklı bir son olabilirdi ama konusuyla oldukça etkileyiciydi.
Yazan ve yazmaya meraklı, "yazmak istiyorum ama nereden başlayacağımı bilemiyorum" diyenler bu kitap tam da bir başlangıç kitabı niteliğinde.
"Yazmanın amacı para kazanmak, ünlü olmak, sevgili bulmak, sevişmek ya da arkadaş edinmek değildir. Sonuçta amaç, eserinizi okuyacak insanların hayatlarını ve kendi hayatınızı
Londra'da 1665 yılındaki büyük veba salgınını konu alan Daniel Defoe'nin romanı yaşadığımız salgın sebebiyle oldukça güncel. Salgının ismi farklı olsa da yaşanan kaos, bilinmezlik, alınan önlemler, devlet politikaları neredeyse aynı.
Veba yayılmaya başlar ama insanlar uyarılmaz. Salgın rakamları arttıkça halka duyurulur. Ama salgın yol almıştır bile. Hatayı sadece belirti gösterenleri gözlemlemekle yaparlar. Asıl hastalığı yayanlar sağlıklı görünüp, sokaklar da düşüp bir anda ölenlerdir. Rakamlar hızla artış gösterir. Öyle ki doğum yapacak kadınlar ebe bulamaz hâle gelir. Ev karantinalarında binlerce insan ölür.
O dönemde bile devlet gıda ve maddi destek sağlayıp insanların ev karantinasında tutulmasını sağlamıştır. Bunca yıl sonra bunların sağlanamaması ne yazık ki geri kalmışlığımızın göstergesi. Salgının önüne geçilemeyince evcil hayvanların yayılım hızını arttırdığı düşünülerek binlerce köpek ve kedi öldürülmüş ve salgının önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca, ölüm rakamları hep eksik bildirilmiş. Salgın engellenemez bir hâl aldıktan sonra gerçek rakamlar söylenmeye başlanmış lâkin bu bile kesin rakamların olmadığı fikrini düşündürmüştür.
Belki yaşadığımız salgın olmasaydı, okuduğum bu kitap bana bu yüzyıl için fazla ütopik gelebilirdi. Sanırım ihtimal bile vermezdim. Ama şu an içinde yaşadığımız durum bu kitapla fazla güncel.
Salgını Tanrı'ya bağlayıp, kendi kendine etkisinin azalmasını da Tanrı'nın gücüyle bağdaştırmalarını da dipnot olarak söylemekte fayda var.
Okumayan okurlar için okumanın tam zamanı!!!
Martın Eden, kusursuz bir yolculuk. Okuduklarınız arasında en iyi kitap tahtını yıkacak türden. Arzuladığı kadına ulaşabilmek için yoklukla mücadele edip, büyük bir yazara dönüşen Martın Eden'in hikayesi. Martın Eden'i duyabilmek için onun ruhunu görmelisiniz. Beni öyle etkiledi ki, onunla yoksulluk çektim sanki, onun masasında yazdım, onun
