Gecelerini iman etmezsen gündüzlerini inşa edemezsin. Ancak gecenin ruhbanı olan gündüzün mücahidi olabilir. Yıllar sonra sahâbe böyle ifade edilecek: "Ruhbânu'l-leyl, fursânu'n-nehår / Gecenin ruhbanı, gündüzün mücahidi-atlısı..." Ancak gecenin hakkını verenler gündüzün de hakkını verirler. Çünkü bu dava bir bütünlük ister. Bu dava öyle hamasetvari cümlelerle yürümez. Eğer hayatınız ve yaşantınız bu davayı desteklemiyorsa, tasdiklemiyorsa, sözün de bir tesiri olmayacaktır. Burada, bizim ihmal ettiğimiz en önemli şeyi görüyoruz. Peki, niye gecelerini ihya edecek? Çünkü biz sana çok ağır bir söz verdik... O ağır sözü taşıyabilmen için senin kapı gibi, dağ gibi olman lazım. Sarsılmadan bu işi omuzlaman lazım. Bakın ilk ayetlerde neler görüyoruz...
İstemenin şartı; birincisi tanımak (bilmek); ikincisi amel etmek; üçüncüsü ihtiyacı hissetmektir. İstemenin adabı da; birincisi övmek, ikincisi (bir kimseye) mahsus olduğunu arzetmek; üçüncüsü istenecek şeyi iyi seçmek suretiyle istenen zâta arz etmektir. İstenen en mükemmel şey ise, nimetin bizzat kendisi değil, o nimeti elde etmenin doğru ve kusursuz bir yolunu bulmada Allah'ın yardımıyla başarı nasib etmesidir. Çünkü bir nimetin doğru yolunu bulmak onu her zaman bulmak demektir.